ramazan kimdir dedim, bir cevap bekledim
yüreğimden
bakın ne sözler dökülüverdi şu aciz
kalemimden
Açlıktan kıvrandıran, susuzluktan yandıran,
solukları hızlandıran; ama günün son ışıklarıyla gelen Muhammedî davete kadar
mazaret kabul görmeyen.
Gözlerde fer, dizlerde derman, akıllarda ferman
koymayan; lakin akşamın ‘merhaba’sıyla müjde doğan yüreklere kan getiren,
onları diri tutan.
Midecağızı aç ve susuz bıraktığı kadar, aklı ve
zihni daha bir bileyerek daima uyanıklaştıran, müreffeh kılan.
Acıkırken acıkmışları, susamışken susamışları,
takati kesildiğinde takatsizleri hep hatırlatan, hep akılda tutan ve hep
duyarlı kılan.
İftarında hamd ve şükür ve dua meyveleri
bitiren; sofradaki aşa uzanan el sayısının çokluğu oranınca sofra ehlinin
mutluluğunu kat be kat ziyadeleştiren, ihlasını zenginleştiren.
Günü hakkınca omuzlayabilmek için gözleri
sahurlara binbir hevesle açtıran; her lokmayı bir saate müsavi sayan, bereketli
duruşlarla aşk kaynatan.
Sadece kendi için yaşamaktan vazgeçiren, başka
canlara doğru yelken açtıran; ümmetçe vahdet olmayı öğreten, bireyden topluma
virajsız yol bulduran.
Paylaşmanın ve aklaşmanın destanını keselerle
açtıran; temizlenmeyi o keselerden olabildiğince vazgeçmekte bulduran, verdikçe
erdiren, yığdıkça yerdiren bir anlam harikası.
Bütün bir müslüman coğrafyayı yürek sofrasına
davet eden; onlarla yiyen, onlarla doyan, bir tek buyrukla tüm uyrukları dize
getirmeyi öğütleyen.
Gündüzlere açılan gözlere, gecelerin kıymetini
bildiren; karanlığın en koyu anını, aydınlığa gebe olduğuna müjdeci yapan,
nurlanmış çehreleri seherlerde seferlere çıkaran.
Tekbirle başlayıp tevhidle taclanan bir eşsiz
daveti, günlere adres yapan; bir nida ile ezberi bozan ve bir diğeriyle de
şükrü getiren esrarlı misafir.
Kötüyü, hatayı, yanlışı ve günahı lügatından
sürgün eden; onları ikliminden fersah fersah uzaklara süren; uğradığı mekanlara
iyiyi, güzeli, doğruyu ve sevabı nakış nakış, gün gün ve rahmet rahmet işleyen.
Şeytanlara ve şeytanlaşmalara karşı olan ezelî
düşmanlığını sıcağı sıcağına sürdüren; elinde sağlamca zincirlerle onları
tutsaklaştırma adına sokak başlarını, hane taşlarını tutan.

Çehresine tebessümü ve sevgiyi giydiren;
böylece çevresine emniyet ve huzur yayan insanları, geniş havzasında, oruç
desenli tahtlarında ağırlayan.
Elde Kur’an’ı, kalpte iman’ı hareketlendiren;
ayet ayet, sure sure tüm müminler atlasını kuşatan, kavurucu sıcakların
dolayımında vahiyle serinlik taşıyan.
Ve nihayetinde kalpleri buluşturan, merhameti
yoğuşturan, vuslat yanığı bedenleri ovuşturan, mütebessim simaları arzın iki
ucuna bir mahya gibi tutuşturan, böylece melekleri kıskandıran...
Günlerin kemale erdiği noktada, yolculuğa
hazırlanan, ‘onbir kardeşine’ dünyayı emanet bırakıp bir daha ki gelişine
ümitler yayan; ışıl ışıl parıldayan gözlerde nehirler akıtan bir sevda
sancağıdır o.
Bu yazı, 04.08.2012 tarihinde www.dunyabizim.com da yayınlanmıştır.