10 Şubat 2008 Pazar

İbrahim (a.s) Gibi

Bin yürek har’ıyla, dev amiller doğuran adam… Tevhidin atası, babası, yiğidi o…

Rabbimiz Kitab-ı Kerim’inde öyle vasıflarla sunmuştur ki onu bizlere, o vasıfların hangisini hayatımızda diri tutmaya çalışsak, muvaffak oluruz demektir. Hz. İbrahim Kitabullah’ta bir çok özellikleriyle ve güzellikleriyle, bizlere “usve-i hasene” olmuştur. Onun yaktığı ve tutuşturduğu meşale, asırlar boyu sıcaklığından hiçbir şey kaybetmeden bizlere ulaştı; bizlerden sonraki nesilleri de ışıtmaya devam edecektir biiznillah.

Bu yazı çalışmamızda, Onun gibi olmanın yollarını arayacağız ve bu arayışımızda özellikle Rabbimizin Aziz Kitabına baş vurduk. Çünkü en sahih ve en sağlam bilgileri bizlere sunan, ulaştıran o’dur. Elbetteki bu meyan’da kaleme alınan kitapları ve makaleleri de değerlendirmeye aldık. İbrahim(a.s) gibi olmaktan kastımız, Rabbimizin Kitabında belirttiği özellikleri üzerinde durmak ve onlarla hayatımızı dizayn etmektir. Belirli ayetlerden seçtiğimiz vasıflarla İbrahim(a.s) gibi olmaya özen göstereceğiz. Rabbimiz o’nun ismini Kitabında 69 defa dile getirmiştir.

Muvahhid Ve Tek Başına Bir Ümmet:

“Gerçek şu ki, İbrahim (a.s) tek başına bir ümmetti; Allah’a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhid’di ve müşriklerden değildi.” (Nahl: 120)

Kur'an-ı Kerim Hz. İbrahim'i -selâm üzerine olsun- doğru yolun, itaatin, şükretmenin ve Allah'a yönelmenin canlı bir örneği olarak takdim etmektedir. O'nun tek başına bir ümmet olduğunu ifade etmektedir. Buradaki ifade O'nun itaati, güzelliği, bereketi ve iyiliğiyle tek başına bir ümmete denk olduğu anlamına gelebilir. İyilik hususunda kendisine uyulan bir önder olduğu anlamına da gelebilir. Rivayet tefsirlerinden hem bu anlamı, hem de diğer anlamı destekleyen rivayetlere yer verilmiştir. Aslında her iki anlam da birbirine yakındır. Çünkü önder olan, insanları doğru yola iletendir. Bu da bir ümmetin lideridir. Böyle bir adamın hem kendi sevabı hem de onun vasıtasıyla doğru yola gelenlerin mükafatı kendisine verilir. O sanki bu iyilikleri ve sevabı elde etmede tek bir fert değil, bir ümmettir.

Akıl Yürüten Ve Aklı En İyi Şekilde Gerçeği Aramada Kullanan:

"Sizler Allah'ın haklarında size hiçbir kanıt indirmemiş olduğu putları O'na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin O'na koştuğunuz ortaklardan nasıl olur da korkarım? Eğer biliyorsanız, söyleyin bakayım, bu iki gruptan hangisi güvenli olmaya daha lâyıktır?"(Enam: 81)

Burada, kendisine güvenen ve varlık aleminde yer alan gerçekleri kavrayan bir müminin mantığını görüyoruz. Korkması gereken biri varsa bu, İbrahim (selâm üzerine olsun) olmayacaktır. Korku duyması gereken, elini Allah'ın eline tutuşturan ve böylece yoluna devam eden mümin olmayacaktır. Bir müminin ne olursa olsun bu aciz tanrılardan korkması düşünülemez. Kimi zaman yeryüzünde zorba diktatörler şeklinde beliren bu tanrılar, yüce Allah'ın gücü karşısında kaale bile alınmayacak derecede zayıftırlar. Onlar, yüce Allah'ın kendilerine bir yetki ve güç vermediği canlı cansız şeyleri Allah'a ortak koşmaktan korkmadıkları halde, İbrahim (selâm üzerine olsun) bu çaresiz sahte tanrılardan korkar mı? O halde, iki gruptan hangisi daha güvencededir? Allah'a inanıp ortakları reddeden mi, yoksa hiçbir yetkisi ve gücü bulunmayan şeyleri Allah'a ortak koşan mı? Şayet az da olsa, bir bilgileri ve anlayışları varsa söylesinler bakalım, hangi grup kendini güvencede hissetmeyi hak etmiştir?

İbrahim (a.s)’in Rabbini ararken, ne tür akıl yürütmede bulunduğunu malum ayetlerden biliyoruz. Yıldıza, aya ve güneşe atıflarının yersiz olduğunu kavrayarak, yüzünü Rabbine dönmüştür.

Düşünen Ve Düşünmeye Davet Eden:

İbrahim dedi ki, "Nelere taptığınızı görüyor musunuz? Gerek sizin ve gerekse eski atalarınızın. O putlar, benim düşmanlarımdırlar. Benim tek dostum alemlerin Rabb'i olan Allah'tır. " (Şuara: 75-76-77)

Kur'an, burada İbrahim (a.s)’e ve mü'minlere şunu öğretiyordu; inanç konusunda ne millete ne de babaya hoş görünmek yoktur. En başta gelen bağ, inanç bağıdır. En başta gelen değer, iman değeridir. Bunların dışında kalan bütün bağlar ona bağlıdır. Onlar neredeyse, bunlar da oradadır.

İbrahim (a.s), öyle bir duygu ve düşünce yoğunluğuna çekmektedir ki kavmini, onlarla beraber kendisi de düşünmektedir olayın vehametini. O, insanların ilahlarını reddederken, Allah(c.c)’a inananların da olabileceği düşüncesiyle, Rabbini onların arasından ayırıyor ve dostunun sadece Allah(c.c) olduğunu haykırıyordu.

Allah(c.c)ın Düşmanlarını Veli Edinmeyen, Onlardan Kopup Uzaklaşan:

Bir zaman İbrahim babasına ve kavmine demişti ki; "Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, bana doğru yolu gösterecektir.” Ve bu tevhid sözünün ardından kalıcı bir söz yaptı ki, insanlar Allah'a dönsünler. (Zuhruf: 26-27-28)

Kureyş müşriklerinin yüz çevirdiği, kabul etmeye yanaşmadığı tevhid çağrısı ataları İbrahim'in var gücüyle insanlara duyurmaya çalıştığı çağrının kendisidir. İbrahim(a.s) bu çağrı ile babasına ve soydaşlarına karşı çıkmış, onların çarpık inanç sistemlerine ters düşmüştür. Onların kendi atalarından devraldıkları inanç sistemlerinin peşine takılmamış, sırf babasının ve soydaşlarının uyduğunu gördüğü için körü körüne bu inanç sistemine bağlanmamıştır. Daha doğrusu, açık ve kesin ifadelerle onlarla ve inanç sistemleri ile hiçbir ilişkisinin olmadığını, onlardan ve çarpık inançlarından uzak olduğunu duyururken, onlara şirin görünme, onları memnun etme çabası içine girmemiştir. Kur'an-ı Kerim İbrahim(a.s)in bu amaçla sarf ettiği sözleri şu şekilde aktarıyor:

"Ben sizin taptıklarınızdan uzağım. Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, bana doğru yolu gösterecektir."

İbrahim(a.s)'in sözlerinden ve kendisini yaratan Allah hariç, onların taptıkları diğer düzmece ilahlardan uzak olduğunu belirtmesinden anlaşılıyor ki, İbrahim(a.s)'in soydaşları Allah'ın varlığını temelden inkar etmiyorlardı, sadece O'na birtakım düzmece tanrıları ortak koşuyor, ondan başkasına kulluk sunuyorlardı. Bu yüzden Hz. İbrahim onların kulluk sunduğu düzmece tanrılardan uzak olduğunu belirtiyor ama yüce Allah'ı bu genellemenin dışında tutuyor ve yüce Allah'ı en başta kulluk sunmayı gerektiren bir sıfatla nitelendiriyor; O'nun kendisini yoktan varettiğini vurguluyor. Var eden O olduğuna göre kulluk sunmayı hakkeden O'dur, diyor. Kendisini yoktan vareden, dünyaya getiren Allah olduğuna göre, O'nun kesinlikle kendisine doğru yolu göstereceğine ilişkin sarsılmaz inancını dile getiriyor. Kuşkusuz yüce Allah kendisine doğru yolu göstermek için onu yaratmıştır. Çünkü onu doğru yola nasıl ileteceğini en iyi O bilir.

"Ve bu tevhid sözünün ardından kalıcı bir söz yaptı ki insanlar Allah'a dönsünler."

Kuşkusuz Tevhid mesajının yeryüzünde yaygınlık kazanmasında ve soyu kanalı ile kendisinden sonraki kuşaklara aktarılmasında en büyük pay sahibi İbrahim(a.s)'dir. Onun soyundan gelen peygamberler bu görevi, yani Allah'ın birliği ilkesine dayalı inanç sistemini insanlara duyurma görevini üstlenmişler. Bu peygamberlerden üçü evrensel boyutta çığır açıcı peygamberlerdir: Hz. Musa, Hz. İsa ve son peygamber Hz. Muhammed(s.a.s)’dir... Bugün onlarca asır sonra büyük dinlere bağlı bir milyarı aşkın insan ataları İbrahim'in sunduğu ve kendisinden sonra kalıcı bir prensip olarak insanlık hayatına yerleştirdiği tevhide yani Allah'ın birliği ilkesine boyun eğmektedir. Bu prensipten sapanlar oluyor. Ancak Hz. İbrahim'in sunduğu tevhid mesajı kaybolmaz bir kalıcılık, sarsılmaz bir değişmezlik, çarpıklığa, batıla yer vermeyen bir açıklılık örneği olarak etkinliğini sürdürüyor: "Ki insanlar Allâh'a dönsünler." Kendilerini yoktan vareden Allah'a dönsünler, O'nu bilsinler ve sırf O'na kulluk sunsunlar diye. Tek ve değişmez gerçeğe dönsünler; O'nu kavrasınlar ve kesinlikle O'ndan ayrılmasınlar diye.

İbrahim(a.s), bizlere öyle bir Tevhid mirası bırakmıştır ki; tutunduğumuz vakit bizleri, kurtuluşa erdirir, başımızı koyduğumuz an bizleri arşa yükseltir, adım attığımızda yüreğimize bereket katar.

Rabbimiz, bizleri O’nun Tevhid İkliminden hiçbir vakit beri tutmasın ve bu İzzetli yolda yürürken ayaklarımızı kaydırmasın. (Amin)


FAYDALANILAN ESERLER:
Kuran-ı Kerim Meali, Ali Bulaç, Bakış Yay. İstanbul
Fizilalil Kur’an, Seyyid Kutup, Dünya Yay. İstanbul
Hz. İbrahim, Şaban Piriş, Denge Yay. İstanbul
Tek Başına Bir Ümmet, Necmettin Şahinler, Beyan Yay. İstanbul
Hz. İbrahim Ve Tebliğ Metodu, Yakup Seyyidoğlu, İstikbal Yay. Kayseriİbrahimî Duruş, Yıldırım Canoğlu, Umran Dergisi, Ocak 2001 Sayısı