10 Nisan 2009 Cuma

Çağrıların En Güzeline Uymak


Dünya üzerinde bizi kendisine çağıran o kadar unsur vardır ki; hangisine, ne şekilde icabet edeceğimizi bilemeyiz. İyiye, güzele ve doğruya dair yapılan tüm davetlere endişesiz icabet etmek düşer bize. Hele bu davet menbaı en iyi, en güzel ve en doğruysa, o vakit üzerinde söz söyleme hakkı hiç kalmadan yelken açmak gerekir ona. Öyle sözler vardır ki, içlerinde hayatı barındırırlar; yaşamanın en kayda değer olanını sunarlar insanlara. Akl-ı selim olanlar, kendi menfaatlerine düşenin kanadından tutunurlar. Hayatın şakağından sarılırlar ve ebedi olana doğru derinden derine, inceden inceye bir yol alırlar.

Yücelerin en yücesinden bağışlanan, izzetli ve şerefli bir hayatın doğumevi olan İslam, tabiilerine, Yaradana ve onun aziz elçisine/elçilerine itaati öğretir. Vahyin tüm alanlarını, anlamlarını üzerine damar damar, eklem eklem işlemeyi görev bilen mümin kullar, Hak katından sürur eden tüm cümleleri tereddüt etmeden alır ve onlarla amil olma yoluna koyulurlar.

İşte, o ulvi sözlerden birine muhatabız şimdi.


Ey iman edenler! Size hayat verecek bir şeye çağırdığı zaman, Allah’a ve Elçisi’ne cevap verin ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına nüfuz eder. Şüphesiz siz de O’nun huzurunda toplanacaksınız… (Enfal: 24)


Ey mü’minler. Ey Gönlünü ve tüm hayatını Allah’a vererek, Allah’ın tüm yasalarını kabul ederek, tasdik ederek ebedî güveni hak etmiş kullarım. Ey Allah denince, Allah buyuruyor denilince kalpleri yatışmış olan kullarım. İnandığınız Allah ve Resulüne icabet ediniz. Allah ve Resulü sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman hemen icabet edin. Anlıyoruz, Allah ve Resulünün çağırdığı şeylerin tamamı bize hayat veren şeylerdir ve onlardan mahrum olanlar da ölüdür. Yine biliyoruz ki, Kur’an’ın bir adı da ruhtur ve bu ruhla ilişkisi kesilmiş insan ölüdür. Zaten irtidat eden, Kur’an’dan irtibatını kesen kişi ruh hakkını, hayatiyet hakkını kaybettiği için İslâm’da ölümü hak etmiş insandır.

Evet, dünyaya karışmak üzere, hayata karışmak üzere, kullarının hayatına karışmak üzere, kullarına hayat kazandırmak, kullarını gerçek hayat olan cennete ulaştırmak üzere gönderdiği tüm emirlerine icabet edin.


Hangi konuda olursa olsun Allah ve Resulü sizi neye çağırmışsa, neleri emretmiş, neleri yasaklamışsa tümüne icabet etmek ve baş üstüne demek zorundayız. Eğer Allah ve Resulü bu kitabın istediği bir hayatı yaşamaya çağırıyorsa hemen icabet ediniz. Allah ve Resulü savaşa çağırıyorsa hemen hiç beklemeden icabet ediniz. Allah ve Resulü infaka çağırıyorsa, sahip olduklarınızı Allah’ın kullarıyla paylaşmaya çağırıyorsa hemen icabet ediniz. Allah ve Resulü neyi beğenmişse, sizler de hemen onu beğenin. Allah ve Resulü nelerden uzaklaşmanızı istemişse hemen onlardan uzaklaşın. Allah ve Resulü kitap ve sünnet karşısında dilsiz ve sağırlar kesilmeyin, demişse hemen bu tavrınızı değiştirin. Allah ve Resulü vahyi işitmedikleri halde işittik diyenlerden olmayın demişse, olmayın. Allah ve Resulü Kitap ve Sünnete karşı vurdumduymaz bir tavır takınanları mahlûkatın en şerlileri olarak vasfetmişlerse, onlar gibi olmayın. Allah ve Resulüyle muvafakat halinde bulunun. Allah ve Resulü neyi sevmişse siz de onu sevin, neye düşman olmuşsa siz de ona düşman olun. Allah ve Resulünün razı olduklarından razı olup gazap ettiklerine gazap edin... İşte Allah ve Resulüne icabet budur.

Kuşkusuz Peygamber, onları, ancak hayat bahşedecek şeye çağırmaktadır. Her şekliyle ve tüm anlamlarıyla bir hayat çağrısıdır bu.

Peygamber Aleyhisselatu vesselam, onları kalplere ve akıllara can veren, onları cehalet ve hurafenin kemendinden, asılsız kuruntu ve efsanelerin baskısından, görünen sebeplere ve karşı konulmaz dogmalara boyun eğmenin aşağılayıcılığından, Allah'tan başkasına kul olmaktan, kulların ya da ihtirasların esiri olmaktan kurtaran bir inanç sistemine çağırmaktadır.

Onları Allah tarafından gönderilmiş şeriata çağırmaktadır. Bu şeriat, sadece Allah tarafından konulmuş olmasından ötürü "insanın" özgürlüğünü ve saygınlığını ilan etmektedir Şeriat karşısında tüm insanlık, eşit bir şekilde tek bir saf oluşturmaktadır. Bu şeriatın egemen olduğu yerde bir fert halka hükmedemez, ümmet içinde bir sınıfın egemenliği söz konusu değildir. Bir ırkın başka bir ırka, bir ulusun başka bir ulusa hükmetmesi mümkün değildir. Bütün insanlar, kulların Rabbi olan yüce Allah tarafından belirlenmiş şeriatın gölgesinde özgür ve eşit bir şekilde hayatlarını sürdürürler.

Peygamber Aleyhisselatu vesselam, onları, bir hayat sistemine, düşünce ve fikir metoduna çağırmaktadır. Bu sistem, insanların yaratıcısı, yarattıklarını en ince ayrıntısına kadar bilen yüce Allah'ın koyduğu bağlarda somutlaşan fıtri bağların dışında, her türlü kayıttan kurtarır insanları. Bu bağlar, bünyesel enerjiyi dağılıp gitmekten korur. Bu enerjiyi baskı altına almazlar, işlevsiz hale getirmezler, yok etmezler, yapıcı ve aktif gelişmesine engel olmazlar.

Peygamber Aleyhisselatu vesselam, onları, inançları ve hayat sistemleri sayesinde güç kazanmaya, onurlu ve üstün bir hayat sürdürmeye çağırmaktadır. Dinlerine ve Rabblerine güvenmeye, tüm ‘yeryüzünde’ bütün ‘insanları’ kurtarmaya, insanlığı kullara kul olmaktan kurtarıp, tek başına Allah'a kul yapmaya ve Allah'ın bahşettiği ancak, tağutların ayaklar altına aldığı üstün insanlığı yaşatmaya çağırmaktadır.

Yeryüzüne ve insanlığın hayatına yüce Allah'ın ilahlığını egemen kılmak, kulların sahte ilahlığını yerle bir etmek, Allah'ın ilahlığını, hâkimiyetini ve otoritesini gasp eden bu sahte tanrıları, Allah'ın egemenliğini tanıyana kadar kovalamak için Allah yolunda cihad etmeye çağırmaktadır. Çünkü, ancak bu durumda din bütünüyle Allah'a özgü kılınmış olur. Öyle ki, bu cihad esnasında ölecek olurlarsa, bu şehitlikte de onlar için hayat vardır.

İşte Peygamber Aleyhisselatu vesselam’ın onları çağırdığı inanç sistemi ve hayat biçimi özet olarak bundan ibarettir. Bu ise, her anlamda hayat çağrısıdır.

Bu din, eksiksiz bir hayat sistemidir, sırf vicdanlarda tutulan bir inanç sistemi değildir. Pratik bir hayat sistemidir. Onun gölgesinde hayat gelişir ve ilerler. Bu yüzden her şekliyle ve her çeşidiyle bir hayat çağrısıdır bu: Tüm kapsamları ve anlamlarıyla hayata çağrıdır.

İman dirilişin adıdır. Mü'min insan, diri insan demektir. Ölü kalbini Allah'ın ayetleriyle sulamış, amel çiçekleri açmış insan demektir. Kafir ise, Rabbin yarattığı kalbden Rabbin sevgisini çıkarmış, kendi­si gibi bir kafirin kara gölgesine tapınmış, Rabbin rahmet damlalarını en­gellemiş ve ölmüş insandır.

Allah ve Rasulü bizim iki dünyada da güzel hayat yaşamamızı istemektedirler. O Allah, bize bizden daha yakınken biz ondan uzaklaşmayalım. Gönlümüzden geçeni biz bilmeden o bilir. Çünkü O bize şahdamarımızdan daha yakındır. Ve mutlaka onun huzurunda toplanacağız.

Var oluş gayemizin farkında olarak yaşamamız için, ilahi hitabın tümüne bağlı kalmanın ve hayatımızı ona göre dizayn etmenin derdini taşımak durumundayız. Toptan Allah’ın ipine sımsıkı sarılıp ayrılmamanın ve inananların tümünü kardeş kabul edip bu davayı onlarla beraber göğüslemenin kaygısını yaymalıyız yeryüzüne.

Çağrıların en güzeline, en ulvisine ve en değerlisine uyup, mahşer günü cennetlerin talibi olmanın hesabını yapmak yakışır bize. Başka hesaplar boş, başka kaygılar yersiz, başka sevdalar geçici…

Allah ve Rasulü bizi davet etmişse, biz o çağrıya can havliyle, duraksamaksızın ve düşünmeksizin atılmak halinde olmalıyız.

Kazananlar, çağrılara cevap veren, icabet eden ve boyun eğenlerdir Allahu Alem.


FAYDALANILAN ESERLER:

Besâiru'l Kur'an – ALİ KÜÇÜK
Fizilal'il Kur'an – ŞEHİD SEYYİD KUTUP
Şifa Tefsiri – MAHMUT TOPTAŞ