10 Ekim 2008 Cuma

Herşey Bizim İçin, Biz De O’nun İçiniz.


Yüce Hâlıkımız, bizlere, görüp fark edecek, düşünüp kavrayacak ve yaşayıp anlamlandırılacak bir hayatı “hayatlanabilmemiz” için, özgür bir irade sunmuştur. Bu irade, Kendinden geliyor insana ve yine Kendine doğru olacak şekilde taat üzere sürgit devam etmesini istemektedir. Şöyle buyuruluyor Kitab-ı Kerim’de: “Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) ALLAH'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru !” (3-Al-i İmran: 191)

Gözümüzün görebildiği, zihnimizin tefekkür edebildiği her yaratılmış varlık, insanı bir şekilde Rabbe yönlendirmektedir. Bu varlıklar, iradesini, fıtratının öngördüğü çerçevede kullanma ve Rabbin rızasına uygun bir kul olabilme gayretini sarf edenlere çağrışım yapmaktadır daima. Yine şöyle sesleniyor ilahî kelam: “Gökte burçları var eden, onların içinde bir çerağ (güneş) ve nurlu bir ay barındıran ALLAH, yüceler yücesidir.” (25-Furkan: 61)

Kainattaki her varlık insan için, onun maslahatına uygun olarak yaratılmıştır; fakat, insan bunun farkındalığına varıp da nasıl muamelede bulunacağından bîhaberdir.

İnsan, ALLAH için vardır. O’ndan gelip ve tekrar O’na dönüşüm içerisindedir. Ayetle de sabittir bu: “Biz, ALLAH’a aitiz ve elbette O’na döneceğiz derler.” (2-Bakara: 156)

İnsan, Rabbi karşısında eşref-î mahlukattır. Ama, değerini bilmeden, değerlerden yoksul olarak hayatını hep heder eder nedense?

Kalplerinde imanın iktidarını yaşamlandıran insanlar, imanlarının imkanları dahilince yaptıkları ve uzaklaştıkları şeyler vardır. Bu yapılıp sakınılanlar, her zaman ‘emr-i bil maruf - nehy-i anil münker’ olarak adlandırılan ilahî ahlakla sürerlilik ve anlam kazanır. Ve Rabbimiz şu yüce sözleriyle niteler bu hali: “Sizden hayra davet eden, iyiliği emredip, kötülükten uzaklaştıran bir ümmet oluşsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (3-Al-i İmran: 104)

Her kul dünyaya, yaşanılacak bir hayata bırakılıverir. Yaradan’ın vâzettiği cümlelerle yürümeye başlayanlar, hesap gününde rahat hesap vermeyi garantilemişlerdir. Bu rahatlığın yolu dünyadan geçiyor. Hesap bilinciyle hareket edenler, dünyanın geçici olduğunu, nihaî sonuç olarak her kişinin ölümle yüzleşeceğini ve edip eylenilenlerin karşılığının muhakkak görüleceğini hakkıyla kavramak ve ona göre yaşamak durumundadırlar. Rabbimiz şöyle hatırlatıyor bize: “Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” (3-Al-i İmran: 185)

Karşılıksız olarak bizlere sunulan bu dünya nimetini, Sahibimizin istediği şekilde nitelendirmek ve nihayetlendirmek sorumluğunu kuşanmak adına, adımlarımıza ivme kazandırmalıyız. Bizden evvel dünyayı teşrif eden öncü ve rehber müminleri örnek almalı ve onların mirasının üzerine yeni hayatlar kurmalıyız. Bütün nimetleri ücretsiz olarak bize Verene karşı, şükür ehli Müslümanlar olmalıyız. Ve O’nun için yaşamalıyız.

Ne mutlu bu hayatı, Rasûlullah(s.a.v)’ın gösterdiği şekliyle anlamaya, kavramaya ve yaşamaya gayret eden mes’ud insanlara…