31 Ekim 2007 Çarşamba

SÖZLER AMELLE ANLAM BULUR.

Bazen öyle halde oluruz ki, bu halimizi tarif etmemiz mümkün olmaz.

Öyle vakitlerde soluk alıp vermekteyiz ki, kendimize inanamıyoruz. Halimizi tanımlama çabalarımız, bizi hep eksiye götürür olur. Şaşırız kalırız öylece…

Hayata bakışımızı, doğru temeller üzerine oturtamadığımız sürece çıkılmayası hengamede kalırız. Aslî dinamiklerimizi kuşanabilme azminde olamamak, şahsiyetimizi alır götürür. Sözlerin ve amellerin, öze, amele yansıyamadığı anlar, çelişkiler diyarının habercisi mesabesindedir. Yaşamak dini olan İslam’ı, konuşmak, yazmak, entelektüel bakış kazanmak, tartışmak ve savunmak dini haline getiriyoruz git gide.

Hayatımızın bamteline, sarsıcı mahiyette inen İlahi mesaj, bizi her dem uyarmaktadır. Çelişik zihinlerden, çelişik nesiller zuhur eder. Bunun önüne geçebilmek için, daha bir azim ve sebatla hallerimizi düzeltme ve iyileştirme cehdinde bulunmak zorundayız. İmanımızın imkanları dahilinde hayatı, evvela, kendimizden başlayarak yeniden kurmalıyız. Kendi binamızı ve temelimizi sağlam kuramadığımız an, bütün çabalarımızın boşa gideceğini unutmayalım. Tekrar tekrar, Hayat Kitabımıza yüzümüzü döndürmeliyiz, hep öyle kalmak suretiyle.

Bireysel çabalarımızı, kitlesel hale dönüştüremezsek, bir çok idealimiz havada kalır. “Yalnızlık Allah’a mahsustur.” sözünden müstenit, bizler tek ve yalnız olamayız/olmamalıyız. Kitabımızın, emr-i bil maruf – nehy-i anil münker yolunda müktedir bir ümmet olmamız tavsiye edilmektedir ve hatta emredilmektedir. Kalbimizin sağlam vuruşlarda bulunabilmesi için, yaşam ritüellerimizi doğru bir seçime tabi tutmalıyız.

Nefsimizi ve neslimizi kötülüklerden, fuhşiyattan beri eylemek yolundaki tavrımızı daha muhkemleştirmeliyiz. Kendi içinde iktidar olamayan kişi, kendi dışındakilere hiçbir vakit etki bırakamayacaktır. “İçinden yanmayan, dışına ışık veremez.” gerçeğini de unutmadan, şahsi hallerimizin oluş ve varış noktasını dezenfekte etmeliyiz. Kalite ibremizi hep yüksekte tutmalıyız.

İnsanlar, artık sözlere aldırış etmemekte; sözü özüne yansıdığı fail şahsiyetlere gönül bağlar ve onlara dikkat kesilir oldular. “Hocanın dediği tut, yaptığını yapma” acılı sözünden olarak, konuşmaktan ziyade, inadına amel, amel, amel…

Herkesin durmaksızın konuştuğu bir ortamda, amil insanların parlak tavırları gözler doldurur mahiyettedir.

Tevhid yolunda, Rasulün hayat tasavvurunda kendimize rota çizmek düşer hakkımıza. Dinimizi, statik bir halden dinamik hale getiremediğimiz an, daha doğrusu dinin hayat veren soluğuyla dinamik bir yaşam sergileyemediğimiz vakit, korkunulası haller etkinlik kazanacaktır. Amelle barışık olmayan sözlerin seslendiricileri, Rabbimizin şu ilahi fermanına muhataptırlar:
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi ne diye söylersiniz?
Yapmayacağınız bir şeyi söylemek, Allah katında nefret edilen bir şeydir.” Saf: 2-3

Rabbimiz! Yapamayacağımız şeyi söyletme ve söylediğimiz şeyleri de yerine getirmemizi nasip eyle biz acizlere. (Amin)

5 Ekim 2007 Cuma

Rahmeti Bırakmamalıyız

Rahmet ve bereket menbaı Ramazan ayının son vakitlerindeyiz.

Hücrelerimizin tümünde bir hüzün, bir ayrılık hissi hasıl oldu. Yine mi ayrılacağız ondan diye düşüncelere dalıp kara kara düşünmekteyiz. Her saniyesinde huzur bulduğumuz bir rahmet iklimi…

Aslında, biliyoruz, onun bize bir uyarıcı olarak geldiğini. Bir yılın hülasasını çıkarma babında bir öğüt ve bir ültimatom. Onunla kendini bulan ve daha bir Rabbine dönenler, son demlerine daha çok dikkat kesilirler. Heybelerine ne kadar rahmet ve bereket doldurabiliriz düşüncesiyle çabalarını ve adımları sıklaştırırlar.

İlk Cumasında yaşadığımız o tarifsiz haz ve mutluluk, şimdi son Cumasıyla, yerini, hüzne ve ayrılığa bırakıyor. İlk günlerde vuslatın sevinci bütün damarlarımıza nakşolmuştu; şimdi son günlerdeyiz ve üzüntünün zirvesindeyiz. Bunu ancak anlayan ve ağlayan hissedebilir.

Hissiyatımızın olabildiğince hassaslaştığı bir iklimi sonlandırmak akıl kârı değil. Kaldığımız yerden devam edemedikten sonra, ciddi manada Ramazanı solumuş olmayız ve Ramazanı hoşnut edememiş oluruz. Onu uğurlarken, Salih amellerimizi de, Onda kazandığımız güzel hasletlerimizi de uğurlamayalım. Onunla gelenler, tekrar O gelinceye kadar üzerimizde dursun, gitmesin ve ölesiye yitmesin.

O, güzellikleri ve hayrı bırakmaya, kökleştirmeye gelir; götürmeye değil. Hayr’ı getirip şerr’i, iyi’yi getirip kötü’yü, Tevhid’i getirip Şirk’i, adalet’i getirip zulm’ü… def etme gayesindedir Aziz Ramazan. Onun bu aziz görevinin bilincine eremediysek eğer, kaybedenlerden olma riskimiz var.

Onun gelişiyle kenetlendiğimiz Kitab-ı Kerim’e daha fazla yönelmek, anlamak ve yaşamak… Hayatımızın biricik gayesi bu değil mi zaten. Rasulümüz’ün halleriyle beraber anlamaya ve yaşamaya azmettiğimiz vakit, Rıza-i Hakk’a erebilmiş olabileceğiz biiznillah.

Rabbimiz, kendine yaraşır hallerimize bereket katsın ve bu mübarek iklimin rahmetinden bizleri bir an bile beri kılmasın. (AMİN)

1 Ekim 2007 Pazartesi

VAKT-İ ZOR

Yaşantım, kaygılarımla yol ayrımına düşünce, ben artık bakamam kendiliğime.

Meğer ki, ayrılıkta varmış yaşanılacaklar arasında. Onu göze ve gönle hiç alamamıştı insan. Zaten her şeyi, yerinde ve olanıyla düşünebilse, zor haller ve zamanlarla tanışık olması mümkünsüzdü.

Varılacak menzillere ve aşılacak yollara en diri ve en taze bakışlarla uzanılacak, nihayetinde temennilere ulaşılacak… Ve, insan yürekteki dâdasıyla ele verir iç çarpışıklığını.

Ayrı olmaklık fıtraten uzak bir mefhum insanoğluna. Çünkü, hayat hep beraberce ve birebirce yaşanılanlarla anlamlanan, yerini bulan bir olgudur. Hiç farkına varılmaksızın ve neidüğünden habersiz kalınarak gelişim aşamasında yer alan olaylar kumkuması; ‘ne yapsam ki’, ‘nasıl kurtulsam ki’lerle birlik kurunca, içinden çıkılmayası haller sırıtkanlık kazanacak…

Bir vardı, yaşama sürülen; bir de var olmayan haliyle yaşardı. İnsan, avuntular dünyasında, kendiliğine yer ve yön bulma kaygılarıyla tahayyülitesini zora soktuğunda, çıkış noktası muallakta olmayacak…

Sevintisi karşılık görmeyen, bunu hep böyle sürgitleyemeyecek…

Kurallar, insanı yorar. Bu yorgu hali, ahdinde sadık kalma sorunsalını da hayata müdahil kılacak…

Kıymetbilirdenlik, çok istem duyulan bir vasfiyedir. Uğraklık alanı bulan, bu minvallikle hareketlenen, ilerleyince kendini olmazlıklarla tanıştıracak…

Sevdalar, karşı(n)dakilerle hayat alanı bulacak ve böyle sürüp gidecektir inşaALLAH…