1 Ekim 2007 Pazartesi

VAKT-İ ZOR

Yaşantım, kaygılarımla yol ayrımına düşünce, ben artık bakamam kendiliğime.

Meğer ki, ayrılıkta varmış yaşanılacaklar arasında. Onu göze ve gönle hiç alamamıştı insan. Zaten her şeyi, yerinde ve olanıyla düşünebilse, zor haller ve zamanlarla tanışık olması mümkünsüzdü.

Varılacak menzillere ve aşılacak yollara en diri ve en taze bakışlarla uzanılacak, nihayetinde temennilere ulaşılacak… Ve, insan yürekteki dâdasıyla ele verir iç çarpışıklığını.

Ayrı olmaklık fıtraten uzak bir mefhum insanoğluna. Çünkü, hayat hep beraberce ve birebirce yaşanılanlarla anlamlanan, yerini bulan bir olgudur. Hiç farkına varılmaksızın ve neidüğünden habersiz kalınarak gelişim aşamasında yer alan olaylar kumkuması; ‘ne yapsam ki’, ‘nasıl kurtulsam ki’lerle birlik kurunca, içinden çıkılmayası haller sırıtkanlık kazanacak…

Bir vardı, yaşama sürülen; bir de var olmayan haliyle yaşardı. İnsan, avuntular dünyasında, kendiliğine yer ve yön bulma kaygılarıyla tahayyülitesini zora soktuğunda, çıkış noktası muallakta olmayacak…

Sevintisi karşılık görmeyen, bunu hep böyle sürgitleyemeyecek…

Kurallar, insanı yorar. Bu yorgu hali, ahdinde sadık kalma sorunsalını da hayata müdahil kılacak…

Kıymetbilirdenlik, çok istem duyulan bir vasfiyedir. Uğraklık alanı bulan, bu minvallikle hareketlenen, ilerleyince kendini olmazlıklarla tanıştıracak…

Sevdalar, karşı(n)dakilerle hayat alanı bulacak ve böyle sürüp gidecektir inşaALLAH…

Hiç yorum yok: