1 Eylül 2008 Pazartesi

Şehrullah'ın Yüreğimize Düşürdükleri ve Dilimize Söylettikleri

1

Rahman ve Rahim Rabbimiz ALLAH Azze ve Celle adıyla.

Ne güzel iklimdeyiz.
Ne tatlı bir hava var göğümüzde.
Ne muhteşem rahmet sağanağıdır üzerimizdeki.

İnsanlar, neden yeyip-içmezler? Neden, birbirlerine kötü söz söylemekten ve birbirlerini incitmekten sakınırlar? Neden, normal günlerdeki gibi rahatça günah işlemeye yeltenmezler? Neden, yüzleri soluk ve bembeyaz? Neden, dudaklar kuru, bedenler halsiz, ayaklar biçare, mideler bigane?
Neden, neden, neden!!!

Aslında bütün soruların cevabı İlahî Olan da gizli. Ve aslında, bizler de çok iyi biliyoruz...
Rahmet ve merhamet menbaı olan bir Şehrullah sınırlarındayız. Dikkat edelim ve yürüyelim yiğitçe.

Selametle kalalım...


***

2

Üçüncü günümüzü de bitirmenin sınırlarındayız. Rahmetin diriltici soluğuyla yavaş yavaş, derin derin Rahman'a adımlanıyoruz. Sabrın ve tahammülün en uç noktasını yaşıyoruz an be an. Bazen duraksıyoruz, bazen tekliyoruz, bazen süzülüyoruz. Herşeye rağmen "bir sebep"ten ötürü ayakta durduğumuzun fevkindeyiz. Açları, susuzları, garipleri, mahzunları anlamayı, onlarla hemhal olmayı belletiyor bize Rabbimiz, inceden inceye. Farkında olmak gerek.Mazlumlarla mazlum, mahzunlarla mahzun olmanın nirengi noktası oruc. İnsan olmanın hazzını ve çaresiz kalmanın nasıllığını bizzat yaşamak için bir mektep niteliğinde oruc. Bizi rahmetin ve merhametin tam merkezine bırakan Malikimize sonsuzlarca kere hamdler. Sabır sancağını, kanaat silahını kuşanmamızı nasip edene bitmez-tükenmez şükürler.Sakin olalım, anlayalım ve pişelim. Vahyin "adam edici nidası"yla bir kez daha âdem olalım. Ve yürüyelim Mümince.Selametle kalalım ey oruc ehli, nam-ı diğer sabır ehli kardeşlerim...

***

3İlahî hazzın doruklarında gezinmek, namazlarda ALLAHu Ekber sadalarıyla Rabbe kanatlanmak ne güzel. Her "tekbir"de ayrı bir his, ayrı bir sevinç, ayrı bir güç. Düşünsenize, yüceler yücesi Alim ve Hakim olan Yaradanımızla beraberiz, randevuluyuz, görüşüyoruz, konuşuyoruz, secdeye varıp Onu münezzeh kılıyoruz cümle varlıktan. Yerle, ne kadar yakın temasta isek, Rabbimizle de öyleyiz. Ona yakınlaşmanın, Onu hissetmenin, Onunla muhabbet kurmanın en ulvi adresi "alçaldığımız" secdedir. Alçaldıkça yükselmenin tarifsiz ummanında Rabbe doymak... Rabbi razı etmek, Rabbden razı kalmak... İşte, şimdi anlıyoruz Rasulümüzün secdelerdeki mesaisinin bolluğunu, çokluğunu, bitmezliğini. Şimdi farkına varıyoruz, alnımızla toprağın musafahasının Rabbanî bir dem'i doğurduğunu. Ne kadar yerdeysek, o kadar gökteyizdir. Ne kadar, sücud halindeysek, o kadar vücud bulmuşuzdur. Ne kadar eğildiysek, o kadar yükselmişizdir.Dünyanın faniliğinin farkındalığını yaşayan aziz kullar, namazın muazzam ve muhteşem ikliminden ayrılmayı bilmezler. Hele bir de, mübarek Şehrullah günlerinde... Hepsinin üstüne şu İlahî nidayı hatırlamamak elde mi? "Şüphesiz Rabbinin katında olanlar, O'na ibadet etmekten büyüklenmezler; O'nu tesbih ederler ve yalnız O'na secde ederler. (7-Araf: 206. ayet)"Selametle Rabbimize emanet kalalım kardeşlerim...

***

4Rahman ve Rahim Rabbimiz ALLAH Azze ve Celle adıyla.Ayet ayet ve süre süre, soluya soluya geçiriyoruz rahmet günlerini. Şeytanların bağlandığı, rahmetin olabildiğince bol dağıtıldığı bilinciyle rahmete sımsıkı sarılmanın telaşesindeyiz. İlahî söz, şeytanların bağlandığını buyuruyor. Lakin insanların, kendilerinin ısrarla şeytanlaşmaya devam ettiklerini görüyor ve üzülüyoruz. "Rahmet ve bereket ayı, Şehrullah gelmiş" havasını insanlar üzerinde fazla göremiyoruz. Çıplaklar, yine aynı haldeler. Gıybetler, yine ayyukta. Fahşa sözler, yine dillere sakız... Bu ahvalleri görünce, iyiden iyiye, derinden derine düşüncelere dalıp tefekkür sınırlarını zorluyoruz. Neden, insan denen eşref-i malukat, eşreften esfel'e yürüyor? Neden, ilahî müjdeye doğru yol alınmıyor? Neden, "verildikçe, kat kat fazlasıyla alınan" muazzam yol tercih edilmiyor? Neden, ALLAH'a borç verilmiyor? Neden, "Kimdir o yiğit ki ALLAHa güzelce ödünç verir, ALLAH da onun verdiğinin mükâfatını kat kat artırır. ALLAH rızkı kısar da, bollaştırır da. Zaten hepiniz döndürülüp Ona götürüleceksiniz." diye buyuran hükm-ü ilahîye kulak verilmiyor?İslamoğlunun tabiriyle, "yalnızca kendine iyi olmak" nereye kadar? Bu insanlar nereye gidiyor? Ve daha doğrusu/önemlisi, biz nereyeyiz ve neredeyiz?Rahmet ve merhamet sağanağının tam ortasında olduğumuz bu demlerde, kendimizi ve kendiliğimizi daha bir sorguya çekme, muhasebeye alma zamanıdır. "Ben neyim ve bu hal neyin nesi? NFK" diye derinlikli tefekkür hallerinin tam vaktidir. Ki Ramazan da, bir anlamda mefkûre ayı değil midir?Her dara ve zora düştüğümüzde, koşup kitabımızın sözlerine saklanmak güzel. Lakin, Kitap bizi alanlara yitiyor, meydanın tam ortasına!.. Dar ve zor gelmezden evvel, mühimmatı kuşanmak gerek. Bedenimin her hücresine yerleştirmemiz gerek vahy-i ilahîyi. Ne mutlu bu müminlere.Aziz kardeşlerim, mümin kimliğimizi koruma ve yaşatma azmimizi her geçen gün dahaca yükseltmemiz icab ediyor; bu küfrî ve fahşa dünyada...Selametle ve rahmetle kalalım her daim kardeşlerim...

***

5Şimdi bütün hanelerde bir telaşe, bir yoğunluk, bir gayret hali var. Ezan vaktine, iftar vaktine az kalmış, koşuşturmacalar var hanelerde ve yüreklerde. Rabbin rızasınca tuttuğumuzu taclandırmak için vakt-i iftarda gözlerimiz ve gönüllerimiz. İftarı hak etmenin sevinci ve huzuru var üzerimizde. Bîtap düşmüş bedenimiz, feri kalmamış gözlerimiz, saatlerin aksaklığına sitemli!.. Ve düşünüyoruz, kimsesizleri, garipleri, fakirleri, bizim bulduklarımızı bulamamışların hallerini. Duaya kalkıyor bütün mümin damarlarımız... Ümmet yanığı hissiyatımız feveran ediyor... "Rabbimiz, onlara da ver, onları koru, onları rahmetinle sar ve berhüdar eyle" niyazı düşüyor yürekçemize. Hissettirene, hatırlatana sonsuzlarca hamd-ü sena! Orucu, geçmiş ümmetlere olduğu gibi, bizim de üzerimize farz eyleyene bitmez-tükenmez şükürler... Sevdamız Sensin Rabbimiz, bizi sevmeni dileriz. "Rahmet deryanda, ufacık bir damla" olabilir miyiz diye iç geçiriyoruz. Ve aklımıza bir hükm-ü ilahin geliyor: ''Kullarım sana beni sordukları vakit, de ki, ben herhalde yakınım. Bana dua ettikleri zaman, onların duasını kabul ederim. O halde kullarımda benim davetime uysunlar ve bana inansınlar. Umulur ki doğru yolu bulurlar.'' (Bakara 186) Elhamdulillah bir iftar anına daha kavuştur, erdik vuslatımıza. Dualar düşer dilimize...Selametle kalalım aziz ve muhterem orucdar kardeşlerim...

***

6Oruc yoruyor, oruc zorluyor, oruc bîtap kılıyor... Ne kadar zorlanıyorsak, ne kadar açlığı-susuzluğu arıyorsak, o kadar orucun fevkindeyiz demektir. Değil mi ki oruc, açları, açıkları, susuzları, yoksulları, kimsesizleri darda kalmışları anlamak; onların derdiyle dertlenmektir.Değil mi ki oruc, kendini bırakıp başka yüreklere yelken açmaktır.Değil mi ki oruc, adam olmaktır; adem olmaktır.Yorgun ve bitkin olarak kavuştuğumuz iftar vakitlerinde, yemek dozumuza dikkat etmemiz lazım gelir. Orucda, nasıl herşeyden yoksun isek, iftarda ona mükabil, mideyi alabildiğince tıka-basa doldurmamak gerek...Açlar, yoksullar, kimsesizler nasıl ki gündüzleri harap ve bîtaplar, akşamlarda da aynı haldedirler. Ama, ne gariptir ki, akşam ezanıyla birlikte, unutuyoruz kimsesizleri; çünkü, artık kendimizi kimsesiz ve garip hisseder oluruz...Ümmetçe dikkat etmemiz gerekiyor kardeşlerim, herşey tadında ve yerince olmalıdır.Selametle kalalım daimen ve Ümmeten...

***

Rahman ve Rahim Rabbimiz ALLAH Azze ve Celle adıyla.Ilgıt ılgıt esen rüzgar, rahmet sağanağının nağmelerine eşlik ediyor. Rüzgar, yanık yürekleri, kurumuş dudakları müreffeh kılıyor. Abdestlerle, rehavetimiz gidiyor yerine, serinlik ve esenlik geliyor. Varıp kıyam dururuz Rabbimizin huzuruna. Selamete erdirmesi için niyazlarda, dualarda bulunuruz. Biliriz, duyar bizi; biliriz, bekler kendine yanaşmamızı, kendine dayanmamızı, kendine sığınmamızı ve kendini tek korunak olarak görmemizi...Gizli ve muhteşem İlahî bir güç, bizi tutuyor, bizi kolluyor, bizi bize bırakmıyor. Bizi bizden alıp, bizi Rabbde kılıyor. Ne mutludur, Rabbin huzurunda nefeslenmek...Ne mutludur, saadeti yakalayıp şehadetle nikahlanmak...Ne mutludur, Hakikatin fevkinde olarak, Rahmanî rahmeti derinlemesine iliklerimize işlemek...Ne mutludur, bize yol haritası çizen şu muazzam Şehrullahta, Vahyin kapısında konaklamak...Gidip gelip, aynı mübarek ayın sınırlarında kendimize yol bulmaya çalışıyoruz. Muhasib duruşlar kuşanmayı öğretiyor Ramazan. Yeryüzünü teşrif kıldığı bu ay da, Kitabullah, bizi kendine davet ediyor: "Gelin bana ve felah bulun" nidası, fark edenlere umud ışığı niteliğinde. "Bana sarıldığınız, tutunduğunuz kadarınca cennetin kapılarını aralarsınız." sadası yüreklerden yüreklerden, diyarlardan diyarlara aksediyor. Lakin, anlayana, dinleyene ve isteyene...Aziz canlar, muazzez olmanın ulvi hazzını ve tadını kavramak için, Kerim Kitabımızın sözleri bizi bekler, durur; haydin Kitab'a, haydin davete!..Selametle canlı tutsun Rabbimiz cümle Ümmeti...

***

8Rahman ve Rahim Rabbimiz ALLAH Azze ve Celle adıyla.Rahmet çağıldayan Ramazan ikliminin üçte birini tamamlamış olmanın sevincini mi, yoksa hüznünü mü yaşayalım? İnsanlar, Ramazanı bir ilk günlerin de, bir de son günlerinde değere haiz görürler. Orta günlerde, neredeyse bir unutkanlık hasıl olur. İftarlarda ve sahurlarda, yenilip içilecek şeylerin hesabı dolaşır durur zihinlerde. Rahmet vakitleri, neredeyse zahmet vakitlerine bırakır yerini. Şehrullah, kendini bırakıp başka kardeş diyarlara kanat açma özelliğindedir. Vermeyi öğrenmenin en zirvesidir. "Mallarını ALLAH yolunda harcayanların durumu, yedi başak verip her başağında yüz dane bulunan danenin haline benzer. ALLAH dilediğine kat kat fazlasını da verir. ALLAH ihsanı bol olan, hakkiyle bilendir." (Bakara: 261. ayet) diye buyuran Rezzakımızın bu ilahî sadasını tüm hücrelerimizde hissetme anlarındayız. 'Bizim' diye sahiplendiğimiz mallarımız Rabbimizdendir. Onların, yine kendi yolunda ve kendi uğrunda harcandığı vakit, kat kat artacağının teminatının müjdesini veriyor. Demek ki, almak için vermek gerek. Vermeyi bilmeyenin, almada gözü olmamalı. Evvela, "verme bilincine" ermek gerek.Yine başka bir ayet-i kerimede Rabbimiz: "Ey iman edenler! Ne alışverişin, ne bir dosttan yardım beklemenin, ne de bir kimseden şefaat ummanın mümkün olmadığı bir gün gelmeden önce, sizi rızıklandırdığımız şeylerden harcayın. Kâfirler, zalimlerin ta kendileridir. (Bakara: 254. ayet)" buyurarak bizi adeta sarsmaktadır. İlginçtir, Rabbimiz bu ayetinde, bizlerin dikkatini çok önemli bir yere çekiyor; bizleri, kendi yolunda harcama yapmaya çağırıyor. Lakin, bu harcayacağımız şeylerin, yani bize ait oldukları zannında olduğumuz maddelerin, aslında kendi katından olduğunun ve kendisinin bizlere verdiğinin, bizleri rızaklandırdığının altını çiziyor. Görülen o ki, bizim yapacağımız fazla birşey değil, yalnızca Rızıklandıranın hazinesinden bize düşeni, belli ya da belirsiz bir miktarda yine Rıza-i ilahî için harcamak. Ve bu harcayacağımız şeyler, bizim için yevmül kıyamette kurtarıcı özellikler taşımaktadır. Rabbimiz, inananların ellerinin sıkı olmamasını istiyor. Kendimize ait olarak gördüğümüz dünya nimetlerinin, aslında İlahî hazineye ait olduğunu ve bu hazineden ALLAH yolunda, hakkımıza tahsis edilenden korkmadan ve çekinmeden harcamamızı istiyor. Şu aziz günlerde, elimizi daha cömert tutmalıyız ki, felah kapılarında soluklanma bahtiyarlığını kazanalım. Uzak diyarlarda, Hakk ve Hakikat uğruna mücadele veren mücadele ehli kardeşlerimize ellerimizi uzatalım. Onların cehdlerine ivme kazandıralım. Rabbimizin, yardımcıları olması için, dualarımızı büyütelim. Dualarla birlikte, bize rızık olarak verilenlerden infak edelim. Bize rahmet menbaı niteliğiyle gelen Ramazanda, daha bir kardeş ve daha bir ümmet olalım.Müslümanlar olarak, ellerimiz daima ceblerimizde olmalı vermek niyetiyle. Bu çığırı açmalıyız. Bunun bilincinde olanlara ne mutlu; onlara bin selam ediyoruz.Selametle kalalım aziz ve muhterem kardeşlerim...

***

9Rahman ve Rahim Rabbimiz ALLAH Azze ve Celle adıyla."Nerede o eski Ramazanlar" sözlerini çok duyarız. İnsanların, topyekün eskiyi, geçmişi aradıklarına şahid oluruz. Üzerinde bulunulan vakitlerde, insan kendini, yaptıklarını, insanları, çevresini beğenmiyor ve eskinin özlemini yaşıyor yüreğinde. Acaba, eskiden nasıldı insanlar? Kendisi, çevresi, hayıflandığı hayatlar ne durumdaydı? Şimdiki hallerden çok mu iyiydi eski? Önceki yıllar ve zamanlar, insanlar acaba İslamı hakkıyla mı yaşıyordu? Herşey usulüne uygun mu yapılıyordu? Şahsen, eski ile yeni arasında o kadar fark görmüyorum ve görülmemesini de tavsiye ediyorum.İnsanlar, eskiyi ararken, eski Ramazanlara kulaç atarken genellikle bir suçlama içerisindedir. Bu suçlama, "ben böyle değildim, neydi o eski günlerim" demiyor; "biz böyle değildik, neydi o eski günlerimiz" diyor. Bu cümleleri irdelediğimiz vakit, insanoğlunun şahsına pek toz kondurmadığını, suç isnat edeceği vakit, başkalarını da olayın içerisine alıyor. İlginç değil mi? İşlenen cürümlere karşı, "ben yaptım, ben ettim, ben işledim, yapmamalıydım..." gibi iç hesaplaşmadan ziyade; "biz yaptık, biz ettik, biz işledik, yapmamalıydık..." türünden sözlerle olayı genele vuruyor ve dışa açıyor. Halbuki, kişi her yaptığı şeyi, ferdi olarak değerlendirmeli ve muhasebeye çekmelidir kendini. Eski Ramazanlar hesaplaşmasında da böyle yapmalıdır. Maneviyatımızı volkan haline getirmeliyiz. Öyle dolmalıyız ki, patlama noktasına gelmeliyiz. Tabi bu dereceye erebilenimiz ne kadardır ALLAH bilir? Rabbim katında derecelerimizi artırsın ve sıratında müstakim kılsın cümlemizi. Rabbimizin rızasını gözetme yolunda, sınırlarımızı zorlamamız gerekiyor. Nedir o sınırlar; elbetteki, nefis ve şeytan! Bu ezeli sorunları hallettiğimiz vakit, sırtımız yere gelmez artık. Kitabımızla açık olan aramızı, kapatmalıyız. Rabbimize dua edelimde, "Kitabı bize, bizi de Kitaba açsın." Ayet ayet yol alalım ilahî cümleler arasında. Tutalım on tanesini ve icra edene kadar yüreğimizde sımsıkı dursun İbnî Mes'ud misali...Rahmet eken Rabbimiz, rahmet biçmeyi bağışlasın cümle Ümmete.Selamet üzere kalalım daimen ve Ümmeten...

***

10Rahman ve Rahim Rabbimiz ALLAH Azze ve Celle adıyla.Günlerimiz ilerliyor, saflar sıklaşıyor, yürekler şerha şerha Rabbin divanına uzanıyor. Misafirleriniz oluyor. Rızkınıza ortak ediyorsunuz onları. Beraberce yiyorsunuz ve bundan zevk alıyorsunuz. Fakat, olayı rasyonel düzeyde düşündüğümüzde, üzülmemiz gerekiyordu; çünkü, rızkımız başkalarından dolayı azalıyor ve bitiyor. Bir kişi yerine, on kişi yiyor; bu durumda yiyeceklerimiz azalıyor ve biz üzülmeliyiz. Ama hayır, aksine seviniyoruz, onlar yedikçe biz doyuyoruz, onlar hizmetlerine koşuyoruz, ne isterlerse sözlerini ikilemeden yerine getiriyoruz, yorulmuyoruz, heyacanımız yüreğimize güç katıyor. Evet, kapital mantıkla meseleye yaklaşıldığında, bizim bu olaydan zararlı çıkmamız gerekiyordu. Çünkü, birşeyleri harcıyorsunuz ve bitiriyorsunuz, artık tüketilenlerin tekrar yerine gelmesi mümkün değil. Fakat hayır, Rabbimiz şöyle buyurarak dikkatimizi infak'a doğru çekiyor: "Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarfedenler var ya, onların mükâfatları ALLAH katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler.(Bakara Suresi: 274. ayet)"Misafir bir bereket, misafir bir rahmettir hanemize doğan. Rabbin verdiği rızkı, beraberce paylaşmaktan ötürü, dualar uçuyor meskenimiz semalarında. Bu gizemli hazzı inceden inceye simamıza işleriz. Verdiği nimetlere karşılık, daimen şükrederiz Rabbimize. Muhtaçlara da vermesi için, bin nefes yoğunluğuyla dua ederiz gece ve gündüz vakitlerinde. "Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun... (Bakara Suresi: 184. ayet.)" Bu ayet-i celile de ALLAH Azze ve Celle, üç önemli odağı dimağımıza nakşediyor: Ramazan, Kur'an ve Oruc. Üçü de birbirini tamamlar nitelikte. Ramazan varsa, Kur'an ve oruc da vardır. Oruc varsa, Ramazan ve Kur'an da vardır. Ve Kur'an varsa, muazzez bir yaşam vardır. Bu muazzam ayda, bu üç ezeli kardeşin fevkinde olarak, hayat sürmek durumundayız. Hele bir de aralarına aziz kardeş Cumayı da aldılar mı, o vakit, siz bakın ilahî ve Rabbanî saadet ikliminin dayanılmaz haline!.. Bu kardeşlere, kardeş olanlar ne bahtiyardır değil mi? Yüreğimizi ivedi tutalım, elan katılalım bu muhteşem kervana.Selametle kalan izzetli kullardan olmak temennisiyle...

***

11Rahman ve Rahim Rabbimiz ALLAH Azze ve Celle adıyla.Misafir olursunuz. Önünüze Rabbinizin birbirinden leziz nimetleri sunulur. Şükredersiniz Rezzak olan Rabbinize. Minnettar kalırsınız hane sahibine ve dua edersiniz iyilikleri için. Hazinesi geniş olanın, bahşettiklerinden rızıklanmanın hazzını en hassas hücrelerinizde hissedersiniz. Bereket menbaı olan Ramazanın, hep böylesine devam etmesini dilersiniz. Bu paylaşımların, bu cömertliklerin insanlar üzerinde kalıcı izler bırakmasını dilersiniz. Çok zamandır irtibat kuramadığınız dostlarınızın kapısını, Ramazan vesilesiyle tıklatırsınız. Sofralara ne kadar çok el uzanırsa, bereketin o kadar arttığı bilincini düşünürsünüz. Dualarla kardeşlik pekiştirmenin mutluluğuna erersiniz. Karşılık beklenmeksizin sunulan nimetlere bakar ve "Rabbim ne kadar yücesin, ne kadar zenginsin, ne kadar rezzaksın!" cümleleriyle simanıza yansıyan tebessümünüz eşliğinde Rabbinizi tesbih edersiniz.Bu nur ve rahmet ikliminde, hâlâ şeytanîlikten beri olmayanları görerek iç geçiriyorsunuz. Rabbin tutsak ettiği şeytanı, insanlar neden azad eder diye hafsalanızı yorarsınız. Bu kadar ilahî uyarıcılara rağmen, insanlar neden cehalette direnirler? Neden, cehenneme yoldaş olurlar? Neden, "Şu ezanlar - ki, şehadetleri dinin temeli" diyen Akifimizin sesini duymazlar?Ve neden biz bilinçli müminler onların elinden tutmayız? Neden, yuvarlanıp gittikleri bataklıktan çekip almayız onları? Neden, sadece kendimize iyiyiz? Neden, her iman ehli olan kulun, aynı zaman da davet ve tebliğ ehli olduğunu icra etmeyiz?Kitabı okuyup durduğumuz halde, hâlâ ne diye yerimizde dururuz? Şehr-u Ramazan'ı bir vesile bilerek insanların yüreklerinden tutup sarsmayı neden kuşanmıyoruz? Yevm-i mahşerde, bilmeyenler, bilenleri şikayet etmez mi Yaradana? Hangi yüzle Rabbimizin karşısına çıkacağız? "Ey Mümin kullarım! Size verdiğim iman ve ilimle benim için ne yaptınız?" diye bir soru geldiğinde, cevabımız nice olur? Elimizi kor ateşlere uzatmanın vakti, geldi ve hatta geçmektedir. Hal muhasebemizi yenilemek zorundayız. "Asra andolsun ki, insan ziyan içindedir. Ancak, iman edip salih amel işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bundan müstesnâdır."(Asr Suresi) diye buyuran Rabbimizin bu ilahî nidasını icra etmenin vakti gelmedi mi, gelmedi mi, gelmedi mi?Rabbimiz tutsun bizi ve bizi katından müberra kılmasın.Selametle kalalım her daim...

***

12Rahman ve Rahim Rabbimiz ALLAH Azze ve Celle adıyla.Mübarek günlerin birini daha Rabbimize uğurluyoruz. Git, kalasıya. Git, unutmayasıya. Git, bekletmeyesiye. Git, seninle olmaya doyamayanların sevgisini artırasıya...İnsan, sevdiğinden ayrılmak ister mi? Onun, elini bırakmak ister mi? Her gün yeniden tazelenen vakitlerin, derin ve muazzam izleri üzerimizdeyken, nasıl olur da yola çıkan rahmet günlerinin her birine hüzün taşımayız. Terk edilmenin acısını, sancısını hissetmeyenlere diyecek yok. Biz, seviyoruz.Biz, özlüyoruz.Biz, ayrılmadan hasreti tanıyoruz.Eksiltmesin, rahmet gölgesini üzerimizden Şanı Yüce Rabbimiz."Muhakkak ki ALLAH; iman edenleri savunur. Muhakkak ki ALLAH; hainleri ve nankörleri sevmez. (Hac Süresi: 38. ayet)" Bizler iman edenlerin safında olduğumuz inancındayız ey Rabbimiz. Biz, ne hainiz ne de nankör. Bizi sevmeni dileriz ve bizi savunmanı niyaz ederiz. Şu muazzaz günlerin vakitlerinde, seninle daha bir fazla buluşma gayretimizi artır. Ayaklarımızı ve yüreğimizi Sevginle hemhal kıl. Bizi zorluklarla imtihan etme. Kaldıramayacağımız yükü yükleme sırtımıza. İmtihan dünyasında, üzerimize yazdığın yazgıları hakkıyla götürebilmeyi kabul gör. Nedir bu acelen ey rahmet namlı sevdiceğimiz Şehr-i Ramazan. Bizi kendine layık göremediğini biliyoruz. Ama, senin üzerinde rağmet sağanağı geziniyor. Seni bir mükafat olarak kıldı bize Rabbimiz. Layık olamasak da, seviyoruz seni ve sesini. Benimsiyoruz, sen de farz kılınan orucu. Kitap ile yürümeyi, kendimize görev biliyoruz ve bunu yegane kurtarıcı olarak addediyoruz. Tut bizi ve kal bizde. Biz memnunuz senden, senin de, bizden memnuniyetini bekleriz titrek dualarımızla Rabbimizden.Selamet ve saadet üzere kalalım ey ehl-i Ramazan...

***

13Rahman ve Rahim Rabbimiz ALLAH Azze ve Celle adıyla.Ağır ağır yürüyor zaman. Ağırlık zamanda değil, bizim üzerimizde. Vücud bir noktadan sonra ayaklara yük oluyor ve taşınmaz hale geliyor. Hayata düzen olsun için gönderilen oruc, müthiş bir firen olma özelliği taşıyor. Sabır, bir yerde sınırı aşıyor. Mide, bu işe oldum olası şaşıyor. İnsan, yeme ve içme olmadan da yaşıyor. Nefis, yüreğimizle sataşıyor. "Benim işlerime mani oluyorsun" diyerek, handiyse, ibadetimizle savaşıyor. Küllî irade sahibi olan ALLAH Azze ve Cellenin, kullarının hayrına lutfettiği, bu kıymeti ölçüye sığmaz Ramazanda, biz cüzî iradelilerin nasıl bir tavır içinde olduğumuz sorgulanmalıdır. Terbiye olmanın had safhaya ulaştığı şu zaman dilimlerinde, mürebbimizin dizinin dibinde durmalıyız. Yani, Kerim Kitabımızın, sayfalarında ayet ayet, sure sure yol almalıyız; anlayarak, kavrayarak, aklederek...Her ayetin, hayata dair bir nizam sunduğu bilinciyle, düşünce sınırlarımızı zorlamalıyız. Öyle derunî izler bırakmalı ki bu ay bizde, bu iz bütün bir ömrü kuşatmalı ve devasa ameller kazandırmalı. Bu halin sevinciyle yeni çerağlara, yeni açılımlara doğru yol almalıyız; Hakkın rızasında sebatkâr olarak kalmak şartıyla.Rabbim sağlam bir bilinç ve sadık bir yürek bahşetsin cümle Ümmete. Ayaklarımız dini üzere karar kılsın ki, kazananlardan olalım; ağlayan, sızlayan ve "eyvah" diyenlerden olmayalım. Ve "eyvah" demeden, hakkıyla "ALLAH" diyelim ve neslimize de hakkıyla "ALLAH" demeyi öğretelim. Biz ALLAH için yaşamayı beceremesek de, bari onlar bu davayı omuzlasınlar ve onların ecirlerinden bize de yansıma olsun. Tabi bu, kolaycılığa kaçmak değil, yani bu davayı onlara bırakıp kenara çekilmek değil. Onlarla beraber, büyük bir bilinç platformu oluşturmak zorundayız."Ya Rabbena! Eğer unuttuk veya kasıtsız olarak yanlış yaptıysak bundan dolayı bizi sorumlu tutma. Ya Rabbena! Bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ya Rabbena! Takat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi yükümlü tutma. Affet bizi; lütfen bağışla kusurlarımızı, merhamet buyur bize. Sensin Mevlamız, yardımcımız, Kâfir topluluklara karşı Sen yardım eyle bize. (Bakara Suresi: 286. ayet)"Amin, amin, amin.Tevhidî bir hayatı iliklerine kadar hisseden ve tatbik eden kullardan olmak temennisiyle, Hakka emanet olalım...

***

14Rahman ve Rahim Rabbimiz ALLAH Azze ve Celle adıyla."Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara: 155. ayet)"Sabredenlerden olduğumuza inanıyoruz Ya Rabbi! Bu imtihanı, biz göğüslüyoruz ve Senden olduğunun bilinciyle hiç tereddüt etmeden kabul görüyoruz. Varlık içerisinde yokluğu, tokluk içerisinde açlığı, deryalar içerisinde susuzluğu yaşıyoruz. Hepsi Senin için, Senin adına ve Senin adınla.Yorgunuz, argınız... Ama, içimizde bir muhabbet, kalbimizde bir huzur, sözümüzde bir tad var. Dünyanın bütün yükleri sırtımızdaymış gibi zannetsek de, yine de hafifliğimize diyecek yok. İlahî bir gölge üzerimizdedir. Korur bizi, kollar yüreğimizi. Çekilmez dediğimiz bu çirkef hayatı, bize kolay kılıyor. Okunan ezanlar, kılınan namazlar, edilen dualar aziz vakitlerden geçtiğimizin nişanesi. Hakkıyla kulluk edenler, hakkıyla rahmete mazhardırlar.Kardeşlerimizi düşünürüz bir yerden sonra. Açlar mı, açıktalar mı, susuzlar mı, dertleri var mı? Dünyanın dört bir yanında, bizden maddi ve manevi destek bekleyen kardeşlerimizi düşleriz. En yakınımızdan başlarız el uzatmaya. Ellerimiz, uzanabildiği kadar uzanır. Uzatmayı bilmek gerek. Sevdası ve kardeşliği büyük olanın ulaşamayacağı Müslüman yoktur. Yüreklere adım adım yürümek gerek. ALLAH diyerek yola koyulana engel var mıdır? Kardeş deyip dertlenenlere Rabb yolları açık kılmaz mı? Rasul'e (Aleyhisselatu vesselam) ümmet olmanın hazzıyla ellerini infak denizine sokanlara Hakk yar ve yaren olmaz mı? Ümmet olmanın şerefiyle adam gibi kardeşliğimizi büyütmeliyiz. Sözlerimiz, eylemlerimize gebe olmalı. Eylemlerin gözlemlendiği bir demde, ne dururuz bilinmez?Selametle ve saadetle kalma derdiyle...

***

15Rahman ve Rahim Rabbimiz ALLAH Azze ve Celle adıyla.Duyduk ki, Rasulümüz (Aleyhisselatu vesselam) Hicretin ikinci yılında başlamış oruclu olmaya. Yani oruc Hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır Ümmete. "Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç tutmak size de farz kılındı. Böylece umulur ki fenalıklardan korunursunuz. (Bakara Suresi: 183. ayet)" Rasulümüz yaşadığı müddet içerisinde dokuz kez orucla, ramazanla müşerref olmuştur. Düşünsenize o ALLAH Rasulü ki, takriben altmışüç yıllık hayatında sadace dokuz yıl orucla muhatab oluyor; sadece dokuz yıl onun lezzetini tattı; ama bizler on küsür yaşlardan itibaren -daha erken yaşlarda başlayanlar da vardır muhakkak- başlarız oruca ve ömrümüzün sonuna kadar tutmaya gayret ederiz. Şu halde, altmış yaşına kadar yaşamış bir insanımızı düşündüğümüzde, yaklaşık elli yıl oruc tuttuğunu söyleyebiliriz. Evet, geleceğimiz nokta şu, bizler ALLAHın aziz elçisi Muhammed (Aleyhisselatu vesselam)'den daha fazla oruclu oluyoruz, ondan daha fazla İslamın rükunlarına mesai harcıyoruz...Peki, bunca mesai fazlalığına rağmen, neden Onun yüzde bir'i bile olamıyoruz? Bu soruyu, tüm müminler ciddiyetle birbirlerine sormalılar. Kanaatimizce, ibadetlerimizin ruhunu ve özünü kaybettiğimizi söylemek durumundayız. Misalen, namazımızı ele alırsak; en kutlu eylemimiz, en önemli ibadetimiz ve imanımızı belgeleyen en kapsamlı işimiz namazımız... Bir an evvel bitirip diğer işlerimize dönmek isteriz! Halbuki, biliriz ki, namazda Rabbimizle buluşuruz, Rabbimizle konuşuruz, Ona halimizi ibraz ederiz, Ona derdimizi dökeriz, Onu yüceltiriz ki, bizi de yüceltsin için. Secdelerde yüzümüzü yerle, toprakla buluşturduğumuz an, Rabbimizle yakınî olarak randevulaştığımızı biliriz. Bütün bunlara rağmen, bir an önce selam vermeye çalışırız. Ve bizler, selam verirken iki nur yüzlü melek'e baktığımızı unuturuz. Onlara doğru döndüğümüz vakit, tebessüm etmemiz gerektiğini hatırda tutmayız. Bırakın gülümsemeyi, somurtkan bir yüz ifadesiyle selamlaşırız onlarla. Acizane tavsiyem, özellikle ve özellikle sağ omzumuza selam verirken sevap meleğimizi onure edelim ve tebessümü eksik etmeyelim yüzümüzden.Gelelim orucumuza. Ebû Hüreyre radıyALLAHu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallalllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim, faziletine inanarak ve karşılığını ALLAH'tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır." (Buhârî, Îmân 28, Savm 6; Müslim, Sıyâm 203, Müsâfirîn 175. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1, Savm 57; Tirmizî, Savm 1, Cennet 4; Nesâî, Sıyâm 39; İbni Mâce, İkâmet 173, Sıyâm 2, 33)Evet, oruc tutarken elbetteki karşılığı Rabbimizden beklediğimize inanıyoruz. Peki buna rağmen, neden hâlâ derdimiz, sıkıntımız bitmez; günah işlenmeye devam edilmesinin sebebi nedir? Pek tabi ki, namaz ibadetimiz de olduğu gibi orucumuzda da ruhu ve özü kaybetmiş durumdayız. Ve bu değerlendirmelerimiz, ibadetlerimizin geneli için geçerlidir. Rabbimizden niyazımız, kaybettiğimiz ya da kaybetmekte olduğumuz özü ve ruhu bize tekrar bahşetsin. Kardeşçe ve Ümmetçe yaşamayı nasip etsin bize yine. Biz O'na bir adım atarsak O bize on adım atar; biz O'na yürürsek, O bize koşar. Daha ne dururuz ey canlar!Selametle ve rahmetle kalmak duasıyla...

***

16Rahman ve Rahim Rabbimiz ALLAH Azze ve Celle adıyla.Bir ay bahşedecek Rabbimiz bize ve bizler de onu hakkıyla ifa etmeyeceğiz, olacak şey mi bu? Ne yapmamızı diliyorsa Rabbimiz, hemen atağa geçeriz. Ona eriştiğinizde oruc tutun, diyor. Ve Onda Furkan olan bir kelam-ı ilahî'nin inzal olduğunu bildiriyor. Ve öyle muazzam bir ay diye duyuruyor ki bize, içinde bir gece var; bu gece bin aydan daha hayırlı! ALLAHu Ekber, bu ne müjdedir Ya Rabbi! Şimdi aklı olan, bu bin ay'a eşdeğer olan geceyi yakalama gayretinde olmalı. Rivayetler, o geceyi son on gün içerisinde aramamız gerektiğini söylüyor. Belli mi olur, belki de Ramazanın bütün günlerinin gecesindedir bu bin ay vasıflı ulvî gece.Kadir gecesini, böylesine değerli kılan Rabbimiz, bizlere almamız gereken çok miktarda ders veriyor. Bir ömre bedel olan bu gece, inananlara Rahman ve Rahim olan ALLAH Azze ve Celle katından hediye ediliyor her yıl. Fevkinde olarak geçirilen her Kadir Gecesi, ömürlere ömür; amellere amel katıyor. Hakkı verilerek icra edilen her Kadir Gecesi, müminler için bir müjde, bir ümit ışığı. Her zamankinden daha fazla ibadet, daha fazla itaat, daha fazla infak, daha fazla iyilik, daha fazla kardeşlik ve daha fazla Ümmetlik. Bu geceyi, tüm gecelere yerleştirebilecek/koyabilecek kudrete sahip olan Rabbimiz, bize onu tutmayı nasip etsin. Bir ömre, binlercesini katma yarışı olan leyle-i kadr, bizden kaçmamalıdır. Bu misafiri en güzel şekilde ağırlamak ve hoşnut etmek durumundayız. Kardeşlik bilinciyle ayağa kalkarak, Vahyin nizam verici cümleleriyle yol almak düşer bize. Her bir ayeti, yüreğimize işlemedikten sonra, kendimizi avutmanın yararı yok ve zararı çok. Zira, şeytanı ve dostlarını sevindiririz. Onun ekmeğine yağ süreriz. Halbuki bizler bu rahmet ve mağfiret ayında, onun ekmeğini ve suyunu elinden almakla mükellefiz. Onu ayaklarımıza kapandırmak ve yalvartmak zorundayız. "N'olur çözün bağlarımı" demeli. Ama, ne yazık ki, o çoktan zincirlerini kırmıştır ve güle oynaya işinin başındadır!. Şu mübarek iklimde, şeytanı sevindirenlerin ve ona -bilerek ya da bilmeyerek- dost olanların hali nicedir. Koru bizi Rabbimiz. Amin.Rabbim bizi ondan, onu bizden beri kılsın her daim.Selamet üzere kalmak temenni ve duasıyla...

***

17Rahman ve Rahim Rabbimiz ALLAH Azze ve Celle adıyla.Vakitler ve günler yavaş yavaş sona doğru ilerlemekte. Rahmetin koruyucu ve güçlendirici havası, yerini hüzne ve farklı bir sevince bırakıyor artık. Hüzne bırakıyor; çünkü, bizi terk ediyor, "yolcu yolunda gerek", "bekleyene tekrar gelirim" diyor. Sevince bırakıyor; çünkü, bayram var hemen akabinde, kendi iklimini hakkıyla yaşayanlara özge. Ramazanın hakkını veremeyenler, "bayrama erdik" diye kendilerini avutmamalıdırlar. Bayram, şehrullah'ı damarlarında gezdirenlere gelir. Zahiren herkes bayramı yaşar; lakin, asıl bayram yakınî olarak Ramazandan gelenleredir.Vayhin, cümle cümle gezdiği vakitlerin başlangıç noktası olan ve Rabbimizden bizlere rahmet, mağfiret ve selamet için bahşedilen bir zaman dilimidir Ramazan ayı. Bu ay, vahiyle anlam buluyor. Hayatı, topyekûn anlamlandırmak için, vahyin kapısında durmalıyız. Kazançlı çıkmak, rahmete mazhar olmak ve şehadet ehli kalabilmek için, bütün hesaplarımızı vahyin nizamatıyla neticelendirmeliyiz. İnsanlarımız, bu Ramazanda da hatîmler yapacaklar, manayı saf dışı bırakarak. Sevap kazanacaklar(!), anlamadan okudukları lafz-ı ilahîden. Ve alınlarının akıyla(!) bayrama adım atacaklar. Gönül ister ki, cümle Müslümanlar yüzakıyla Ramazanı tamamlasın ve bayrama erişsin. Lakin, insan olmak ve nisyan hali taşımak, beşer sıfatıyla yol almak, bir yerde umutları sekteye uğratıyor; nihai noktada planları alt-üst ediyor. İnsan, kaygan bir zemindedir. Bu zemin üzerindeyken tutunduğu dallara ve sığındığı mecralara dikkat etmek zorundadır. En şerefli yaratılan olmanın yanında, hayvanlardan daha kötü, aşağılar aşağısında olmak da var insan için. Rabb katından iradeyle vasıflandırılan insan, iradesince kendine kulvarlar seçer. Seçtiği yol ya Hakka götürücüdür ya da Batıla. Ya Rahmanîdir ya da Şeytanî. Ateşle barutun dost/yaren olamayacağı gibi, Hakk ile Batıl da, aynı zeminde olamaz, buluşamaz. Tercih, önemlidir. Tercihin maksadına ermek gerek. Hakk yolunda olunsa da, Batıl saflarında olunsa da, neden ve niçin olduğunu bilmedir insan. Batıl tarafı bizi ilgilendirmiyor ve Rabbimize sığınırız ondan her daim. Hakk tarafında olanlar, yerlerinin değeri bilmeliler. "Niçin, buradayım" ve "ne yapmalıyım", sorularıyla kendilerine yol çizmelidirler, hareket tarzı oluşturmalıdırlar. Şehr-u Ramazan, tam bu sorgulamanın yapılacağı zamandır. Tam bu noktada, Rabbimizin şu bildirisine kulak kesilmelidir: "Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki, ALLAH onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, ALLAH onları sever, onlar da ALLAHı severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorludurlar. ALLAH yolunda mücahede eder ve bu hususta dil uzatan hiçbir kimsenin ayıplamasından korkmazlar. İşte bu, ALLAH’ın öyle bir lütfudur ki dilediğine verir. ALLAH vâsi ve alîmdir (ihsanı boldur, her şeyi hakkıyla bilir). Sizin dostunuz ancak ALLAH’tır, O’nun Resulüdür ve ALLAH’a tam boyun eğerek namazlarını hakkıyla ifa eden, zekâtlarını veren müminlerdir. Kim ALLAH’ı, Resulünü ve iman edenleri dost edinirse bilsin ki, bunların teşkil ettiği ALLAH tarafı, mutlaka galip gelecektir." (Maide Sûresi: 54-55-56. ayetler)Rabbimiz, geriye kalan şu mübarek günleri, nitelikli olarak anlamlandırmamızı nasip eylesin. Hızla akıp giden zaman içerisinde, Hakikati yakalama ve yaşama cehdini, üzerimizde kalıcı kılması için Ona yönelmek ve Onda kalmak zorundayız. Bu zorunluluk, en büyük sorumluluğumuzdur.Selamet üzere kalalım her vakit...

***

18Rahman ve Rahim Rabbimiz ALLAH Azze ve Celle adıyla.Sayılı günler tez geçermiş. Ramazanımız da günlerini dolduruyor. Biz, gün saymadık; ama, geçiyor mümtaz günler. Vahyin şenlendirdiği vakitleri yitireceğimizin hüznü içimizi sızlatmaya başladı. Sevilenler, gitmek için niye bu kadar aceleci olurlar ki? Misafirperverliğimizi henüz ibraz ediyorduk ki, rahmet menbaının kapılarının olabildiğince aralandığı demlerinin sonlarını kucaklamaktayız. Kollarımızın açılma oranınca karşılık buluruz. Gelişine hakkıyla sevinebildik mi acaba ki, gidişine de hakkıyla üzülelim? Terk-i diyar edeceğinin üzüntüsü üzerimizde. Ama öyle şer odakları var ki, 'bir an evvel nasıl kurtuluruz?' hesapları yaparlar. Kıymet bilmez bu nasipsizler, bizim misafirimize düşman kesilirler. Ona göz korlar. Onu katletmek, onu aslından müberra kılma adına projeler üretirler. Sözün burasında, ALLAH elçisi Lut Aleyhisselam'ı hatırlıyoruz. Hanesine konuk olan dostlarına göz diken azgın ve mûttali güruhlar aklımıza düşüyor. Onlar da rahat bırakmak istemediler aziz misafirleri. Onlar da, nice olmazlıklara yöneldiler. Ama, Rahman ve Rahim olan Rabbimiz ALLAH Azze ve Celle, kudretiyle onlara fırsat vermedi, onların hesaplarını alt-üst eyledi. Sevgili kulu Lut'u üzmek neymiş gördüler. Şimdi de aynı düşmanlıklar, çağın azgın güruhları tarafından, Aziz Dostumuz, Şehrullah ünvanlı Ramazan'a yapılmak isteniyor. Onların oyunlarına, ancak nefsine uyanlar ve şeytan aleyhillaneyi dost görenler kanar. Rabbimiz, bu tip mahluklardan korusun cümlemizi. Amin.Bize, Kitabın aydınlık çehresiyle gelen bir iklim olma niteliğini taşıyan Ramazan, her yıl kapımızı tekrar tekrar çalar. Samimi dostlarına, rahmet ve bereket ihsan eder Rezzak olan Rabbimizin inayetiyle. Öyle bir ihsandır ki bu, asırları kapsar. Ona mazhar olabilmenin bahtiyarlığını yaşamak derdindeyiz. Ulaştırsın Rabbimiz bizi bu baytiyarlığa. Kalpler, ağır atar; zihinler karmaşıktır; diller, söyleyemez; kalem parmaklarda duramaz; kağıtlar, firar eder. Hepsi, dostu ağırlayamamamın pişmanlığını yaşar. Duacı olurlar Malik olana, affetsin, bağışlasın için. "Ve yeniden, yeniden güç versin Müslümanca yaşayabilmek için."Selametle ve şehadetle kalmak temennisi yüreğimizden yüreğinizedir...

***

19Rahman ve Rahim Rabbimiz ALLAH Azze ve Celle adıyla.Mübarek Ramazan, en çok mümin simanın seyrettiği zamandır. Planlı, programlı ve gönül hoşluğuyla görüşülen nadide vakittir Ramazan. Riyanın yok olduğu, samimiyetin kol gezdiği mümtaz günleri taşır bağrında bu aziz ay. Verenin sevindiği, alanın dualar ve niyazlar büyüttüğü zaman dilimidir şehr-u Ramazan. Her anına bir hamd dokundururuz. Dakikalar, saatlere yürürken hamdimizi Rahmana ulaştırırız. Tevhidin sönmez çerağıyla mücadele kuşanan kardeşlerimizi de unutmayız bu namütenahi iklimde. Onların cehdini ve azmini nasip etmesi için Rabbimize döneriz. Şehadet düşlemeden bizi katına almaması için ayaklarımızı cihad meydanlarına sürüyoruz. Yüreğimizden korkuyu siler atarız. Meydanlarda insanlar... Hak davete hasret. Bu özlemi bizler taşımakla yükümlüyüz. Hatırlatmalıyız "elestûbi Rabbikum" sualini. İnsanlar fıtratlarına dönsünler için, koştukça koşmalı, yoruldukça yorulmalıdır. Bunlar idealimizdir. Rabbimizden en yüce dileğimiz, bizi direnen ve yürüyenlerin safında kılsın. Oturanlardan olmamak için, kalkış noktaları bulmaktır muradımız. Gelen gideni aratırmış. Yemin olsun biz, her zamankinden daha çok arayacağız Ramazanı. Bize bıraktığı kardeşliği, vermişliği, samimiyeti, paylaşımı, kucaklaşmayı, usanmadan, bıkmadan ve erinmeden ibadet etmeyi, taatkâr olmayı bir miras olarak kabul ediyoruz; mirasyedi değil, miras dağıtan olacağız inşaALLAH. Oruc, kalkan... Oruc, bizi adam eden... Oruc, nefsimizi hizaya getiren... Oruc, bize vaziyet eden... Hamd etmekteyiz ilerleyen her saatte Rahmanımıza. Onu bize verdiği için ve bizi bize bırakmadığı için.Şehadetimiz, selametimiz olsun muhterem dostlar...

***

20Rahman ve Rahim Rabbimiz ALLAH Azze ve Celle adıyla.Yüreğimize git gide hüzün çöküyor. Ayrılık hissiyatı mekan tutuyor içerimizde. Ama biz, ayrılmak istemiyoruz. Varsın, ayrılmak isteyenler sevinsin. Ama yok, biz ayrılmayacağız. Onun bıraktığı güzelliği sürdürmek adına, onun yokluğunu hissettirmeyeceğiz çehremize ve çevremize. Mümin yüreğe böylesi ayrılıklar ağır geliyor. 'Gitme ey dost' diyoruz! O, rengini bırakarak gidiyor. Yani yine de gitmiş sayılmaz. Rabbimize niceler kere hamd ediyoruz, bu muhteşem zamanları bize bağışladığı için. Ve öyle bir zaman dilimi ki bu, nihayetinde bayramla taçlandırıyor. Bayramlı olabilmek için, adam gibi Ramazanlı olmak gerek. Biz o adam gibi 'adem'lerden olmanın hesabındayız. İnsanların, şimdiden "Elveda ey şehr-i Ramazan" demeleri moral bozucu. Şimdiden ayrılış türküleri söylemek niyedir, anlayan beri gelsin! Yineliyoruz, ayrılmayacağız, seninleyiz ey Kuranın doğumuna şahit olan ay. Ayetlerin yüreğimize işlenmesine vesile olan vakt-i hayr. Gecelerimizi ve gündüzlerimizi bu kadar değerli ve bu kadar bereketli kılan başka bir ay vakti bilmiyoruz. Evvela, Rabbimizin inayeti, sonrasında kulların gayreti.Ayetleri bırakmamalı ve Rasulümüzle irtibatımızı güçlendirmeliyiz."De ki: Muhakkak benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbı olan ALLAH içindir. O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben, böylece emrolundum. Ve ben, Müslümanların ilki. De ki: Ben, ALLAH'tan başka bir Rabb mı arayacağım? Halbuki O; herşeyin Rabbıdır. Herkes ne kazanırsa kendine aittir. Yük yüklenen kimse, başkasının yükünü taşımaz. Sonunda dönüşünüz Rabbınızadır. Artık O; size ayrılığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir. Sizi, verdikleriyle denemek için yeryüzünün halifeleri yapan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphe yok ki O; Gafur, Rahim'dir." (Enam: 162-163-164-165. ayetler) Rabbimiz, kıymet bilenlerden ve şehadet ehli olarak yürüyenlerden kılsın cümle Ümmeti.