24 Aralık 2009 Perşembe

NAMAZ DEVRİMİ’NE DAİR


Kitabın ismi çok iddialı! Kitaba teveccüh etmemiz de isminden geliyor zaten. Acaba yazar, kitapta namaz namına neleri ele almış, neleri önemsemiş ve özümseyerek okuyucuya sunmuş? Yine isminden çıkarımımız şu oldu ki, araştırma mahsulü bir eseri andırıyordu. Bu düşünce yoğunluğunun kuşatması altında eseri elde ettik. Okumaya başladığımız vakit, kırık hayallerimizin parçaları bir bir önümüze düşmeye başlamıştı.

Eser bol başlıktan oluşan kısa kısa denemelerden müteşekkil. Ve denemelerin çoğunluğu gayet kısa. Sair zamanlarda ele alınmış yazılarla, kitap örülmeye çalışılmış. Düzensiz bir konu yayılımı olmuş eserde. Bir oraya değinilmiş bir buraya, caiz tabirle. İsminden ötürü orijinal bir eser olacağını düşlemiştik. Ama düşümüz, düştü maalesef.

Eserin sonuna kaynakça konulmuş. Anlıyorsunuz ki, farklı eserlerden faydalanılmış. Bu çok güzel bir şey tabi ki. Lakin kitabı okuduğunuz vakit, hangi bölümün/hangi sözün kime ait olduğunu anlayamıyorsunuz. Yani durum şu ki, yazarımızın fikirleriyle alıntılar birbirine karışmış oluyor. Okuyucu yazarın kendi fikrini anımsamayabiliyor. Kanaatimce bu durum, uygun bir durum değil. Alıntı yapılan şahsiyetlere haksızlık olacağını düşünüyorum. Çünkü okuyucu bütün fikirleri kitabın yazarına ait olarak düşünecek ve eserinden alıntı yapılan şahsiyetin söyledikleri ya da kendisi askıda kalacak.

Yazar Bakiye Marangoz’a ait Yolcu isimli yazıda o kadar çok anlam kayması ve o kadar çok anlaşılmayan ibare var ki saymakla bitmez. Diğer denemelere göre daha uzun olmasının yanında, bir-iki kez dönüp okuduğumuz halde yine yazarının ne anlattığını, ne anlatmak istediğini anlayamadığımı üzülerek belirtmek istiyorum. Bu durumu yazarımız Ömer Naci beyin önemsemesini rica ediyorum.

Ayrıca, yazarımız Namaz Platformu yazarlarının-konuşmacılarının birkaç yazı çalışmalarını eklemiş kitaba. Kanaatimce bu eklentilerin de yeri uygun düşmemiş. Kitabın sonuna, ek yazılar olarak eklenebilirdi. Ama yazarımız böyle uygun görmüş, fazlaca bir söze hacet yok.

Her şeye rağmen yazarımıza şükranlarımı sunuyor ve önemi haiz değerlerimizi konu edinen daha nice güzel eserlere imza atmasını temenni ediyorum.

10 Aralık 2009 Perşembe

NEHİRLERİN KIYISINDA’YA DAİR


Kitabın ilk sayfalarında ayet-i kerimelerin ağırlığı hissediliyor. Sonrasında “kıssalı hadis-i şeriflerin şerhi” tadında bir ilerleme var. Bu tutum farklı bir tad vermiş kitaba. Kitabın ortalarına gelindiğinde Kur’an kıssalarına yerini bıraktığı görülüyor hadislerin.

Kur’an Kıssalarından Bize Yansıyanlar başlığının ilk paragrafı, bir önceki başlığın son paragrafı olsa gerek; dizgide gözden kaçırılmış olabilir. Çünkü dikkatli okununca başlayan konuyla ilişkili olmadığı anlaşılır.

Talut – Calut kıssası çok güzel ele alınmış. Kitabın ana düşüncesi bu bölümde yatıyor zaten. Yazarı, burada hassaten tebrik etmemek haksızlık olur; gerçekten vurgular ve anlatım takdirlik... Talut – Calut kıssası bölümüne kadar kitap için, “farklı bir şey yok, bildiğimiz şeyler, hatırlatma babında bir kitap olmuş” diye bir düşünce geçiriyordum içimden. Gerçekten bu kıssa çok ince bir eleme-süzmeyle konu edinilmiş.

Sonuç bölümü, acelece yazılmış ve kitap hemen baskıya verilmiş, düşüncesine sevk ediyor okuyanı. Zira anlam ve tashih hatası çok olmuş. Bazı bölümleri anlamaya zorlandığımı ve en az üç kez okuduğumu söyleyebilirim. Ayrıca, sonuç bölümü kitabın ana temasından kopuk duruyor. Farklı bir zamanda, farklı bir meseleye değinilmiş gibi.

Kitap genel olarak öğüt ve hatırlatma ağırlığını taşıyor. Dikkat çekmeyen birçok “sınanma” mevzuları ele alınmış ve okuyucunun tefekkürlerine sunulmuş.

Yazarımıza başarılarının devamını diliyoruz Rabbimizden. Daha nice öğütvarî eserler kaleme almasını ve nazarlarımıza sunmasını temenni ediyoruz.

Selam ve hürmetlerimi sunup hediye için çok teşekkür ettiğimi belirtmek isterim.

5 Aralık 2009 Cumartesi

YAZARSAM YAZARIM!


Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a(c.c), salât ve selam, önderimiz Rasulullah’a(s.av) ve yine selamların en güzeli, cümle ‘kaygı ehli’ kardeşlerimizin üzerine olsun.

Yazmak… Yüreğin ve zihnin devingen sancılarını, kardeş yüreklere ve zihinlere sunmanın sorumluluğu olsa gerek, yazmak. Sorumluluklarımızı, değerlerimizi ve anlamlarımızı satırlar arasına işlerken ince ince, bir ulvi kaygının muhabbetini taşıdığımızı resmederiz karşımızdakilere. Salt yazmak değildir gaye, hayata ve insana mebnî sevdaları kuşanmayı doğurur yazma eylemi. Evet, eylem diyoruz; çünkü, ucu yaşamın merkezine varmayan hiçbir sözler kümesi, Hakk katında bir değer ifade etmez, Allahu alem. Zira ‘kopması mümkün olmayan bir bağ’ temsiliyle sıkıca tutunma azminde olduğumuz aziz İslam, hayat dinidir, eylem dinidir. Elbette ki, sözlerin de değeri vardır ve yeri apayrıdır. Sözün bittiği nokta, eylemin baş gösterdiğini işaret etmelidir.

Okumadan yazmak olmaz. İnsan, evvela okumayı öğrendi Rabbinden. Zaten ilk emir de, “- Oku.” idi. Okudu insan… Kendini okudu, kâinatı okudu, varlığı okudu, Rabbini okudu. Ve dokudu insan… Aşkı, sevdayı, insan olmayı, özne olmayı, kul olmayı, ümmet olmayı, var olmayı, yâr olmayı dokudu insan; arşın arşın tohum bekleyen eşref-i mahlukât toprağına. Okudu ve dokudu…

Yazmanın anası, okumak olduğuna göre, evladı annesiz düşünmek/düşürmek ve onları tasvire çalışmak olmaz. Okumak ile yazmayı bir kâğıt üzerine konulmuş bardak misaliyle açıklamak gerekirse; bardak, zihnimiz ve yüreğimiz olsun. Onu, hakkıyla ve gereğince doldurmaya çalıştığımız vakit, bir noktadan itibaren taşıvereceğini görürüz. Kabına sığmayan zihin-yürek bileşkesi, yatağına doğru hızla yol alan ırmaklar varî, kâğıtların üzerindeki sahibini bekleyen satırlarda yerlerini alırlar. Bu kaçınılmazdır ve sürpriz bir gelişme değildir. Tamamen doğal ve samimi bir okuyuşun izdüşümüdür.

Sözümüzün burasında, “Yazarsam Yazarım” diye belirlediğimiz başlığımıza bir şerh düşelim istiyoruz. Merak edeniniz olmuştur, “Yazarsam Yazarım” ne demek? Birden fazla mana verebiliriz; yazma olgusunu kendisine bir görev olarak addedenlerin yazma hali, bir. Yazı yazmayı pek tercih etmeyen, ama “başına geçtiğimde en âlâsını yazarım” diyenlerin hali, iki. Yazmakla kendini ifade edenlerin, yazmakla hayat bulanların ve hayata yön verenlerin hali, üç. Biz bu mezkûr ahval içerisinden üçüncüye talibiz. Ondan ötürü, “Yazarsam Yazarım” diyoruz. Bu kısa ve öz başlık açılımıyla yazımıza son noktaları koymaya çalışalım.

Müslüman bireyler olarak, sorumluluklarımızı ve olmazsa olmazlarımızı yazmak, konuşmak ve gündemleştirmekle mes’ulüz. Bugünü ve bugünler içerisindeki, Hakkın ve Hakikatin şahitliğini kuşanma vazifemizi hep diri ve direngen tutmalıyız. Geçmişten sorumlu değiliz ve gelecekten de bîhaber olduğumuza göre, günümüzü layık-ı veçhiyle anlamlandırmak durumundayız.
Her sözümüz, bir eylemin kapısını çalmalı.
Eylemlerimiz, Hakkı razı kılmalı.
Ve özlemlerimiz, yalnızca Rabbimizin ilahî vahyiyle vuslatını bulmalı.

Rahmetle, selametle ve şehadetle kalma duası, kaygısı ve sevdasıyla…

Not: www.muttaki.com da yayınlandı.