24 Mayıs 2010 Pazartesi

NAMAZ GİBİ…


Bir insan düşünün ki, hayatının tüm alanlarında namaz’ı konuşturuyor, namazla konuşuyor ve namazla koşuyor. Her anında Rabbiyle beraber olduğunun farkındalığını yaşıyor; tıpkı namazda olduğu gibi.

Nasıl ki, namazda iken yalnızca Rabbiyle irtibatlı olmaya, onunla konuşmaya, onu hoşnut etmeye, onu kelamını ve adını yüceltmeye gayret ediyorsa; normal yaşantısında da bu melekelerini sürdürmek ve en azından dikkat etmek durumundadır. Zira Rasulullah’ı iyi okuduğumuzda ve yaşantısını en iyi şekilde özümsediğimizde bunları müşahade ederiz. Onun muazzam örnekliği, bize her zaman ve her şartta işaret taşı olma niteliğindedir. Onun Ümmeti olduğumuzu ispat edebilmemiz için bu gereklidir. Ve Ümmeti olmayı ne kadar hak ettiğimizi tesbit etmelidir.

Şanını yücelterek giriş yaptığımız namazımızda Rabbimizle birebir, aracısız bir mülakata girmiş oluruz. Hep onun sözlerini ve hep onun indirdiklerini baz alırız. Her şey ve her söz ondan irad olmuştur o anımızda. Duruşumuz, muhtaçlığımızın remzidir. Dudaklarımız, ona muhtaç olmaklığın hoşnutluğuyla kıpırdar durur. Gözlerimiz yere bakar; lakin aslında göklerdedir ve rahmetin köklerindedir. Üzerinde nefes alıp verdiğimiz dünya, bizim için hiçbir anlam ifade etmez olur. Ki, her şeyin ve herkesin sahibiyle muhatabızdır… İşte hayatın tüm evrelerinde de bu ahengi sürdürme derdinde olmalıdır insan.

Eğilmek vakti geldiğinde, hiçbir şüpheye ve düşünceye dalmadan vücudumuzu, yere yönlendiririz. Başımızı, insanlar önünde mağrurca gezinen o uzvumuzu, yarıya indiririz. Bu halimizde bir “yas taşıma” yoktur.(Hani, bayraklar yarıya indirildiğinde yas olduğu resmedilir ya. Ve bayraklar bir milletin şerefidir ya; işte insanın alnı da – başı da onun en önemli ve en değerli şeref uzvudur.) Kulluğumuzun ibrazı ve şerefimizin niyazıdır. Hep yalvarır, yakarır ve alçalırız. İnsanların karşısında değer sarsılması söz konusu olsa da, Hakkın nazarında yükselmenin ve onure olmanın yolları açılır bu eğilişle. Esasen eğilmek kötü değil, en büyük “iyi”dir. Çünkü iyiliğin membaınadır bu davranış. Ona nisbet edilen her şeyde bir iyilik vardır. İyi ondadır ve ondandır. Onunla olan ve ona dayanan da iyilerdendir. İyi, güzel ve doğru olmanın yolu, Ona yakınlaşmakta ve Ondan sakınmaktadır.(Muttaki olmaktır.)

Gelişi güzel ve hor görülerek basılan yere/toprağa artık alınlar değecektir. Alnımız; yani şeref ve haysiyet göstergemiz… Kibirden ve riyadan eser kalmadan yere kapanmak… Arzın ve arşın Rabbine/Sahibine kanat açmak… İnsanlardan en fazla uzak kaldığımız an olan secdede, Yaradana ne kadar çok yakın olduğumuzun ve muhteşem algımızla yakîn durduğumuzun farkına varırız ya da varmalıyız. Sacid olan bir insan, gök ile yerin, toprak ile suyun mahiyetinde bulur kendini. Rabble sımsıkı olabilmenin yolunu iyi fehmetmelidir insan. Denge unsuru, işte tam burada ciddiyetini koruyor. Yaratan mı yoksa yaratılan mı? Allah (Azze ve Celle) mı yoksa insan mı? Böyle bir ikilem içerisinde kalmak bir fayda sağlar mı peki? Ne Yaratana ne de hemcinsimiz olanlara kayıtsız kalamayız. Ve böyle bir şey de istenmiyor insandan zaten. Dengeli olabilme ve Hakkı razı kılabilme yönündeki uğraşlarımız hayatımızın olmazsa olmaz meşgaleleri sınıfına dahil olmalıdır… Eğildikçe eğrilmemenin, hakkıyla doğrulmanın ve Hakka doğmanın esprisi iyi kavranmalıdır secdede.

Hayat ve namaz… Namazın direklik vazifesi gördüğü inancındaysak eğer; namazı yaşantımızın ve ömrümüzün tam ortasına dikmeliyiz. Onun mahsullerini yetiştirmeliyiz. Bize şahitlik etmeli. Dirilten ve direndiren muhtevasıyla çağların aydınlığı olmalı. Ve zulümatın kömürleşmiş çehresine bin kıvılcım göğertmeli…

Namaz tadında ve namaz muhtevasında geçecek izzetli bir ömür temennisiyle, Rabbimizin bizi ve cümle ubudiyetimizi makbul görmesi duasındayım.

22 Mayıs 2010 Cumartesi

İNCE DOKUNUŞLAR!

Sessiz bir yürek, her gündönümünde bir kaygıya düşürür kendini. Issız ve sızısız bir kuytu arar. Lakin onun yatağı apaçık ve meydanın orta yeridir. Bu böyledir.
***

Dua etmek için çok sebebimiz var. En önemlisi de, Rabbimizin icabet etmek için beklemesi. Ve nezdinde bize, dualarımız nispetince değer vermesi, rahmet etmesi.
***

Zihni geniş, tahayyülesi derin, muvazenesi sürgit ileriyi gözetleyen kullar, iyiliğin, kardeşliğin, dostluğun ve güzelliğin müntesibidirler. Ne mutludur onlara.
***

Genişliği kıtalar boyu, muhtevası ölçüye sığmaz bir anlayış ve feraset iklimini yeşertmek, cümle kaygı ehlinin ideali olmalı. Birbirimize yar olmak zorundayız.
***

Yarın, hatta yarına kalmadan ölecekmiş gibi bir ömür sürdürme bilinci, kimlerin hesabında kaldı acep? En yakınımız ve en yakınımızda olan ölüm, bizi diriltmeli.
***

Mevsim değişir, toprak ıslanır. İnsan canlanır, iklim gürleşir. Güneş, batı yuvasına doğru adımlanırken, diğer güne doğacağının haberini kızıllaştığında anlatır.
***

Kişi, ancak kendisidir. Başkası olan ya da olmaya çalışan kaybolmuş demektir. Mukallid şahsiyetler, özgün ve özgür bir dünya kuramazlar kendilerine ve çevrelerine!
***

Sevdalıysa eğer bir insan, evvela kitabına ve önderine kilitlenmelidir. Öyle anahtar çözümler sunmalıdır ki idraklere; günler, aylar ve yıllar eskitememelidir.
***

Rol yapmadan ve maske takmadan insanlarla münasebetlerini sürdürebilenler, belki de en büyük erdemi yakalamışlardır. İnsan, nisyandan uzak durmanın yolunu bulmalı.
***

Heyecan göğerir suskunlukların ve boş vermişliklerin üstüne. Yeter artık! Kendimizi bilmenin ve kendimize gelmenin vaktidir bu an. Aksa bizi çağırır, icabet nerede?
***
Ayetlere dönmeli artık insan; ayetlere düşmeli, ayetlerle düşünmeli... Ve ayet ayet, sure sure yürümeli... Aklını kalbinin derinliklerine doğru, usulca süzmeli.
***
Dünyada olup “dünyadan” olmama düsturunu bilinç olarak yerleştirmek gerek, dünyaya tamah eden hasta zihinlere. Üç günlük fanilikler uğruna, ebediyeti yakmamalı.
***

Bir ufak can olarak gözlerini ve yüreğini açar dünyaya insan. Görebildikleri ve sevebildikleriyle hayatı tanır. Dönüşü olmayan ve ölümle sonlanan bir ömrü kuşanır.
***

Özlemlerimiz, özneleştiğimizde anlamını bulur. Zihinlerimiz/ beyinlerimiz/ yüreklerimiz esaret solurken, bizlerin özgürlük düşlemesi, havanda su dövme misalidir.
***

İradeyi veren ALLAH cc, ona yön tayin eden insandır. Ne murad ettiyse insan, o ona irad olunur. Süratle geçmek için sırat'ı, kuşanmalıdır insan Nebevî Siret'i.
***

Her görülenin ardında, bin görünmeyen vardır. Kişi, göründüğünün nice misli, görünmediğiyle yaşar. Görmek için dönmek gerek. Ve bütün körlükleri yere sermek…
***
Bugünü düşünen, bugün için kafa yoran, bugünün sorunlarına çözüm arayan/çözüm teklifleri sunan, dünü unutmayan ama dünde kalmayan, kaygı ehli Ümmet'e muhtacız.

5 Mayıs 2010 Çarşamba

YÂR AKSA!













dengin yok
zulme mukavemette!

göğüslerinden emer
direnişi evlatların
emekler ve büyürler
direnç damarlarında
omuzlarında sevda!

hürriyet şarkını
söken şafakla
okurlar yeryüzüne
ve cümle umarsızlara!

yollar ve kollar
hesabınla tutuşur
sana süvariler koşuşur
seni kıymetlendiren sözler
dimağımızda taptaze
üç mescidin içinde
ayrı bir güçsün sen!

yiğitlerin pervane
etrafında sapa-sağlam kenetli
ve kalpler sekinetli
doğarken fedaya hazır
hepsi koca hepsi dertli!

devasa mesajın
zihinlere sızmalı
ve kanatmalı, yırtmalı
tüm hücrelerini körlenmiş beyinlerin!

çevren mübarek
hem de zeytin seli
sana yürüdü Rasul
bir gece hem de apaydınlık

söz bize
köz sana düşer
düşen bir dünyadır
asırlar kat edip de gelen!

ama kasem olsun ki
sensiz dualar en sona kalır
özgür nefesin için
yalvarırız Yaradana!

Aksa!
bir meşale yaksan
ve kalksa bütün bir alem kıyama!