17 Temmuz 2007 Salı

Denge'm...

Denge...
Nasıl ki, yaratılmışların genelinde varsa, dünya ve ahiret ikilisi arasında da yerini alır denge. Düşünürken, konuşurken, müdahil olurken, bakarken, yerken, içerken... Her yerde/her şey de bir denge...

Güneşte, ayda, gezegenlerde, dünyamızda var olan; denge. Ve bu denge, gelip en önemli meselemizde yani; dünya ve ahiret dengesinde yerini buluyor.

Rabbimiz bir ayetinde; "O, hanginizin daha iyi şeyler yaptığını görmek için ölümü ve hayatı yarattı." şeklinde buyuruyor. İşte insanoğlu bu meyanda kendine gelip, hayatını düzene sokmalıdır. Dikkat edilirse ayette; önce 'ölüm' sonra 'hayat' belirtilmiştir. Bu bize şunu vermelidir; dünyayı, yaşamı, hayatı gereğince tanıyıp bütün bunlarla muhatap olabilmek için ilk önce 'ölüm'ü şûmullü bir şekilde kavramamız gerekir.

Ki, herşey ölümle sonlanıyor.
Öyleyse, bu ölümde "bir şeyler var."
Bu ölüm, bir şeyler anlatmak istiyor.
Bu ölüm, bizlere ahiretteki saadetin yollarını sezdiriyor.
Bu ölüm, düşünen insanlar için herşeyin apaçık olduğunu haykırıyor.

Evet, ölüm bir gerçek... Her nefis onu tadacak. Ona göre, yaşadığımız her an ölümü kuşanmalıyız; yaşadığımız mekandan kopmamak üzere. Ve zaten Rasulullah(s.a.v) bize şöyle seslenmiştir: "Zevklerin belini kıran (param parça eden) ölümü, bol bol hatırda tutun." Dünyamızı dezenfekte eden ahirettir, ahiret olgusudur, ahiret korkusudur. İnanca asli bir halle muhatab olamamışlar, bunun farkına varamamıştır.

Ahirete hazırlık sürecinde, yönelişlerimizin potansiyelini dengeye oturtmalıyız. Yürüyoruz, ahirete; konuşuyoruz, ahirete; kavgadayız, ahirete; yaşıyoruz, ahirete... Herşeyimiz Allah için Allah adına... Şahsiyetimiz ve dünyevi ne de münzevi; ne dünyadan kaşan ne de ölümden; ne başını eğlenceden kaldırmayan ne de ibadetten...

Varış yerimiz olan ahiret bizi çok önemli bir düzene koyuyor. Tabi bu, anlayıp, kavrayıp, yaşayan için gerekli/geçerli olan bir düzen...

Ailesiyle birlikte açlıktan zorda kalan bir kişinin; "Rabbim, Sen bizden rızkını esirgeme, Sen bizi rahata kavuştur." demesinin yanında, kalkıp o rızkı araması mecnuridir. Biz arayalım/çalışalım, Rabbimiz muhakkak verecektir. Yoksa Rabbimiz -haşa- o kadar zalim midir ki, bize hiçbir şeyi nasip etmiyor. İşte kendi durumumuzu burada kendimiz belirlemiş oluyoruz. Kalkıp uğraşır ararsak buluruz, yok eğer; oturduğumuz yerden sadece "Rabbim ver" dersek, sadece demekle kalırız.

Dengesiz bir hayatı yaşamaktan ve taşımaktan, dengenin ve herşeyin Rabbi olan Allah(c.c)a sığınırız!..

Hiç yorum yok: